Gururlu kimliğimin resmi duvarlarımdadır!

Karantina döneminde yazdığım ilk çevrimiçi sergi yazısı, Whitney Museum of Amerikan Art’ın Amerikan Hayatı: 1925–1945, Meksikalı Duvar Ressamları Amerikan Sanatını Yeniden Yaratıyor (Vida Americana: Mexican Muralists Remake American Art, 1925–1945) isimli sergisiydi. Sergi, Meksikalı duvar resmi sanatçılarının kuzey Amerika sanatının üzerindeki güçlü etkilerini konu alıyordu. Sergi yazısında da belirtmiştim, çevrimiçi sergiyle ilgili en hoşuma giden…

İzmir’de ne yapsak? İzmir’i ne yapsak?

Eminönü’nü Ebru bilir; Kemeraltı’nı annem, daha da iyi Nilüfer Teyze bilir. Ben buraları çok severim; ama hep her yeri karıştırırım, asla yönümü bulamam. En iyi balıkçı nerede, en iyi kahve nerede içilir, kokoreçin hası kimde, hangi köşede kimsenin bilmediği şahane bir tatlıcı var, o handa ne var, bu handa ne yok, yılbaşı süslerinin en iyisini…

Uzo-mezeden daha fazlası: Atina’da kültür-sanat

Atina her zaman iyi bir fikir. Yakın, hem bize benzer hem farklı, yemekleri güzel, havası güzel, insanları rahat; 50 dakika uç ve birkaç gün geçir, kafanı dağıt, dön. İlk gittiğimde başkentten çok yazlık kasabaya benzettiğim, 2009’da 1 sene yaşadığım ve ondan sonra da her sene mutlaka gittiğim, gidip geldikçe de daha çok sevdiğim bir şehir…

Beklentilerin üzerinde: Sakız Adası

Geçen senelerde bir bayram tatili uzadığında Zaytung, “Kurban Bayramı Tatilinin 10 Gün Olarak Açıklanmasının Ardından Yunanistan’da Olağanüstü Hal İlan Edildi…” diye haber yapmıştı… Aynı bayram Hürriyet Gazetesi infografiklerle Türklerin Yunanistan tatil çıkarmasını analiz eden haber yaptı. Türkler olarak tüketmeye endeksli insanlarız vesselam. Bakir bir koy bulduk mu, hop beach club nam-e diğer; gürültü, kalabalık, kötü servis, şişirilmiş…

Belçika’da Yemek Yenir!

En basit anlatımıyla, zamanında Fransa’ya katılmak istemeyen Fransızlar (Flemenkler) ve Almanya’ya katılmak istemeyen Almanların oluşturduğu, istemezukçuların birbiriyle de aslen çok iyi geçinemediği, devleti sık sık kriz yaşayan, haliyle de bürokrasisi bir hayli sıkıntılı olan bir ülke Belçika. Bir de kendi karışıklığı üzerine, diğer bir olamayanlardan Avrupa Birliği’nin başkenti oluyor Brüksel. Brüksel’de binalar güzel olmasına güzel,…

Konuk Blogger – Ahmet Rüstem Ekici: 3100 Metre Yüksekte Bir Sanat Kampı

Sanatçı ve blogger Ahmet Rüstem Ekici, geçtiğimiz haftalarda deneyimlediği Göçebe Sanat Kampı günlerini ve bu deneyim sırasında üreterek sonrasında  Kırgızistan Ulusal Sanat Müzesi’nde sergilediği eserlerini kendi bloğunda paylaşmıştı. Ahmet’in izniyle bu ilginç deneyimi, eserleri ve deneyimden geriye kalan şahane fotoğrafları ben de paylaşıyorum. Keyifli okumalar! 3100 Metre Yüksekte Bir Sanat Kampı “Nomadic Art Camp” açık…

Başımızda Mavi, Tatlı Rüzgarlar Esen O Yaz: Kaş

Kaş’la ilgili hissiyatın ne diye sorsalar, sanki biri bizi alıp oraya ışınlamış, acayip güzel zaman geçirmişiz, sonra bir bakmışım İstanbul’da ofiste uyanmışım, herşey bir rüyaymış derim. Küçüklükten kalma kafamda, genç abiler ablaların otobüslere binip yazlık ama annesiz babasız yerlere gidip güzel yanık tenler, küçük aşk hikayeleri ve bol bol Bodrum Bodrum şarkısı dinlenmiş dertsiz kafalarıyla…

5 Günde New York: Bitmesin de Dönmeyelim

New York ile ilgili anahtar kelime ne derseniz, “Beklemek” derim. New York’a gitme zamanı gelsin diye bekliyorsun, uçakta 10 saat geçsin bekliyorsun, varınca da kahvaltı etmek için, müzeye girmek için, bara girmek için, bilet almak için, olmadı bir şeyler atıştırmak için bile bekliyorsun da bekliyorsun! Güzel, lezzetli, keyifli şeylere ulaşmanın parayla değil sırayla olduğunu öğretiyor…

Amerika’nın En İyi Kumsalında Tek Başına

Bir e-mail geliyor ve iş toplantınızın Florida’da olduğunu öğreniyorsunuz… O iş sevilmez mi! Tampa bölgesindeki Sarasota  şehrine gideceğimi öğrendiğimde, hemen “bilirkişi” bellediklerimi arayıp şu yaşımda araba kullanmayı bilmeme derdini ilk kez derinden hissederek bir program yapmaya giriştim. ABD’yi bilenler bilir, az kalabalık şehri vardır ve toplu taşıma yok denecek kadar azdır. (Az ne kelimeyi bu…

Le Marais: Paris’te Mini Vintage & Keyif Rehberi

Doğru işte miyim, doğru yerde miyim, hayattaki amacım ne sorularını en sık sorduğum şu 20’li yaşlarımda beni hem en çok eğlendiren hem de en çok bunalımlara sürükleyen arkadaşlarımdan biri, Paris’in Cihangir’i olan Le Marais’de Parislilerin dedikleri gibi “bobo” (bourgeois boheme) sayılacak bir hayat sürüyor. Hayatın tadını çıkarmayı çok iyi bilenlerden olduğu için her ziyarete gittiğimde…