Sanat tarihinin ve günümüzün en önemli sanatçılarının eserlerinin ve milyonların havada uçuştuğu, dünyanın en ünlü sanat fuarı Art Basel’in ana mekanı Basel, İsviçre’deki 2024 edisyonu 13-16 Haziran 2024 tarihlerinde gerçekleştirildi. 91.000 ziyaretçinin gezdiği fuara, 40 ülkeden 285 galeri katılmış. Art Basel’in yanısıra, aynı tarihlerde Miami Design, Liste, Volta ve Photo Basel sanat fuarları da gerçekleşerek küçücük bir şehir olan Basel’i sanatseverlerin akınına uğratıyor her sene.

Sanat pazarında normale dönüş

İnternet ortamlarında “Dünyanın en zenginleri kara para aklamak için Basel’e koşarak giderken” memelerine konu Art Basel, hakikaten de dünyanın yarısı savaşla, açlıkla, iklim felaketleriyle uğraşırken çok küçük bir kesimin birkaç günde milyonlarca dolarlık “alışveriş” yaptığı bir ortam. Sanat pazarı pandemi sonrası durulmuşken bu sene tekrardan bir “normale dönüş” yaşandığı kaydedildi Art Basel yöneticileri tarafından. Bu seneki fuar satışlarından örnek vermek gerekirse, söylentilere göre David Zwirner, Joan Mitchell’in Sunflowers isimli eserini yaklaşık 20 milyon dolara satmış. Ayrıca mega galerilerin dışındakibirçok galerinin de ilk günü 1 milyon doların üstü satışla kapadığı belirtiliyor. Başka bir yıldız örnekle devam edersek, Hauser & Wirth, Arshile Gorky’nin Untitled eserini 16 milyon dolara satmış bu fuarda. Jean Dubuffet’nin üzerine de oturabildiğiniz bank-heykeli Pace ve Galerie Lelong & Co. işbirliğinde tanesi 860.000 dolardan 3 edisyon satılmıştı ilk gün. 6 adet varmış, bitmiştir bile belki. E ucuz…

Fuarın sadece ilk gününde 40 milyon dolarlık satış yapan Hauser&Wirth’ün sözcüsü “İnsanlar belliki fuara sadece fuarın avlusunda sosis yemeğe gelmemişler,” demiş. Fuarda ancak bahçede dünyanın en pahalı dandik sosini yiyebilecek, gerisine de bakabilecek bir insan olarak alınmadım değil… Şaka maka fuar, fuarı gezenleri ve alıcıları izlemek adına da oldukça ilginç. Biz normal insanlar takı tezgahından birkaç yüz liraya takı alırken, bu insanlar sanat “tezgahlarından” birkaç milyon dolara eser alıyorlar. Art Basel’de stand açacak kadar dev satışlar yapan galericiler, şıp diye bir bakışta kim bahçede sosis yemeye gelmiş, kim milyonlar vermeye gelmiş anlıyor. Zaten kimse merak etmesin, biz sosis takımı da anlıyoruz.

Neler görebiliriz?

Sosis takımı olarak alıcı değil bakıcı olsak da fuarda bakacak çok şey var… Fuar, iki dev alandan oluşuyor, bir de şehre yayılmış, çok da kayda değer olmayan Parcours bölümü var. Fuarın en etkileyici alanı, seçkin sanatçıların 70 büyük ölçekli yerleştirmesinin sunulduğu Unlimited. Unlimited, bu sene hafif de olsa bir barış mesajı veriyor diyebiliriz. Sergiye Mario Ceroli’nin beyaz bayrakları ile giriş yapıyoruz. İlerleyen bölümlerde ise Kader Attia’nın Intifada: The Endless Rhizomes of Revolution (İntifada: Devrimin Sonsuz Köksapları) eseri, Filistinli gençlerin taş gibi “ağır silahları” kullandığı 1987’deki Birinci İntifada’yı konu alıyor. Yine bu alanda savaş ve ayrılığın anlamsızlığına işaret eden bir eser de Lübnanlı-Fransız sanatçı Ali Cherri’nin adını Kıbrıslı Türk askeri nöbet kulübesinde yazan “Uyan Asker Aç Gözünü” yazısından alan, The Watchman / Wake up Soldiers, Open Your Eyes eseri. Heykeller ve özellikle Nöbetçi isimli video, resmi olarak tanınmayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sınırlarını koruyan genç bir Kıbrıslı Türk askerin bir sınır köyündeki nöbetine odaklanıyor.

Unlimited bölümünde son değineceğim eser, İsveçli feminist sanatçı Anna Uddenberg’in kapitalizmin benliğimizi, vücudumuzu soktuğu acayip durumlara değinen Premium Economy isimli eseri. Çoğumuz “premium” olmak isteyen ekonomi sınıfıyız ve Art Basel’de bu “premium” performansı görebilmek için VIP günü dışında fuara giren “ekonomi” sınıfının üst üste kapıya dizilmesi ve sıkış tepiş parmaklarının üzerinde yükselerek filan salonu görmeye çalışması, eserin işaret etmek istediği ironiyi tam da orada yaratmış oldu.

Unlimited’in ardından katılımcı galerilerin standlarının yer alandığı alanlara akılıyor. İlk katta günümüzün büyük isimlerini ve Picasso, Matisse gibi ustaları satışa koyan yıldız galeriler yer alırken, ikinci katta daha yeni isimlere yer veren, yine yüksek fiyatlara satış yapan, dünya skalasında orta-üst seviyede olan galeriler yer alıyor. Hem büyük isimlerin birilerinin evine, koleksiyonuna gireceği için bir daha görme imkanınızın düşük olduğu eserlerine bakmak, hem de birçok yeni sanatçı tanımak hoş. Özellikle yükselen 20. yüzyıl sanatçılarına özel alanlar ayrılmış olan Feature bölümünü pek beğendim. Sanatçıları birden fazla eser görerek daha iyi tanıyabileceğiniz bölümler olduğu için daha keyifliydiler diyebilirim.

Fuar haritasında Türkiye ve Türk sanatçılar

“Art Basel’e katılımcı galeri nasıl olunur, neler yapılması, nasıl bir statüde olunması gerekir?” gibi ciddi makalelerin döndüğü, hem dünya çapında statüye hem de stand için büyük kira paralarının gözden çıkarılmasına ihtiyaç olan fuarda, hiç Türk galeri yok. Sanatsal olarak zengin olsak da o sanatı pazarlamak da bir para ve daha da önemlisi strateji olduğundan, Basel’de henüz Türk galeriler ufukta yok. Bir tek para tarafından biraz olaya girmişiz ve kim bilir ne kadar ücret verilip Refik Anadol için Türk Hava Yolları tarafından Untitled sergisinin girişine sergi alanı açtırılmış. Madem bir tek Türkiye standı  temsiliyeti yok, bari stratejik olup bu maliyetlere birden fazla sanatçı tanıtılsaymış. Amma velakin popüler Refik Anadol seçilmiş ve o da bildiğimiz projelerini bu sefer de THY’nin reklamını yapacak şekilde mesafe kavramına, uçuşa uyarlayıp sunmuş. Sanat galerisinden, spor markasına, oradan havayolları reklamına aynı fikirle dev ekranlarda dönüp duruyoruz. Aynı eserin farklı versiyonunu defalarca görmüş Türkiye izleyicisi için bir espirisi yok. Yeni görenler için ise oda biraz daha büyük olabilseymiş daha etkili olurmuş. Maksimum 5 kişi alınan odaya girmek için bekleyenlere lokumdan böreğe sürekli ikram dağıtılmasına ise gülsem mi yoksa bu ikramı sempatik mi bulsam bilemedim.

Daha parlak bir haber olarak, İstanbul’dan Öktem Aykut Galeri, Art Basel’e değil ama daha genç galerilere yer veren Liste Art Fair’e yedinci kez katılıyor bu sene. Galeri, Basel’de yaşayan, İsviçre Sanat Ödülü dahil olmak üzere birçok ödülün sahibi olan Dorian Sarı’nın I Exaggerated Because I Wanted to be Understood adlı yerleştirmesi ile katılmış fuara. Her sene uluslararası koleksiyonerlerin geldiği bu fuara katılmaktan memnun olduklarını ifade eden galeri kurucularından Tankut Aykut, Art Basel’in Paris’te de artık yer almasıyla Basel şovunun biraz gölgelendiğinden bahsediyor. “Miami ve Hong Kong’ta da fuarlar yapan Art Basel için “asıl eserleri”, galeriler daha önce hep Basel şovuna saklarlardı, şimdi Paris daha çok ziyaret alan olduğu için oraya saklanmaya başlamış özel eserler,” diyor. Kalabalık azalsa da halen iyi bir izleyici ve koleksiyoner kitlesi ile tanıştıklarını iletiyor Aykut.

Söylentileriyle, satışlarıyla, stratejileriyle, kalabalığı ile bir Art Basel’in daha sonuna böyle geldik. Fuardan geriye de fuarın yapıldığı Messeplatz’da Agnes Denes’in fuardan sonra da meydanda kalacak ekolojik eseri kaldı.

Bu yazı Milliyet Sanat Dergisi Temmuz 2024 sayısında yayımlanmıştır.

Yorum bırakın