“Kadınlar vahşi doğalarını yitirip tekrar buldular mı, ne pahasına olursa olsun korumaya uğraşırlar. Onu korumak için çok çetin savaşlara girerler, çünkü onunla birlikte yaratıcı hayatları çiçek açar; ilişkileri anlam, derinlik ve sağlık kazanır; cinsellik, yaratıcılık, iş ve oyun döngüleri yeniden kurulur; artık başkalarının yıkıcılıklarına hedef olmazlar; doğanın büyüyüp serpilme yasaları nezdinde eşit haklara sahiptirler.”

Clarissa Pinkola Estés

Kendim gibi, vahşi doğasını bulmuş kadınlarla tanıştığımda, hemen onları tanırım. Aynı ormandan, denizden gelmişizdir ve hemen derin ve lafın lafı açtığı birşey konuşurken onun yarım kalıp hop başka bir konudan çıkıverdiğimiz keyifli bir sohbete dalarız. Merve Atılgan ile tanıştığımda da öyle oldu. Sanatçın x-ist’te açılan ilk kişisel sergisi Other Side of the Universe ile ilgili konuşmak için bir araya geldiğimizde, sanki beraber bir nehre atladık ve sohbet ede ede nehirden aşağı doğru aktık. Suya olan hayranlık, mitoloji, mistisizm, şifacılık, eko feminizm, döngüler… Atılgan’ın narin çizimlerini referans olan konuları daldan dala atlayarak konuştuk.

Merve Atılgan’ın resimleri ile ilk kez yine x-ist’te bir karma sergide karşılaşmıştım. Pek sevdiğim, hatta bir cümlesinin dövmesini yaptırdığım, Clarissa Pinkola Estés’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabına olan referansları hemen fark etmiştim. O sergide en çok sevdiğim resimlerden biri, regl ağrısı olarak yorumladığım, meğersem endometrioz hikayesi anlatan resimdi. Kadınlar olarak konuşulmayan doğamız, hastalıklarımız, olması gerektiği gibi normalize edilip konuşulunca insan bir mutlu oluyor, daha güvende hissediyor. Ağrılarında, iniş çıkışlarında, beden değişimlerinde yalnız değilsin. Sergide galerinin arka odasında külliyat referansı olarak halen görebileceğiniz bu resimlerin ruhunu taşıyan hikayeleri Atılgan’ın yeni eserlerinde de görüyoruz. Örneğin; “Self Ritual” (Şahsi Ayin/Ritüel) resminde kendini kutsayan, seven bir kadın bedeni görüyoruz. Beden, bitkilerle sarılıyor, doğanın içinde, çevresinden hayvanlar geçiyor. Sanatçı bu doğallığı kutlamak istemiş; çünkü belirli bir proporsiyondaki kadın bedeni algısının sosyal medyada sürekli pompalanmasından hepimiz gibi rahatsızmış. “Beden sanki sadece estetik bir obje olduğunda kabul edilebilirmiş, ve yeterince iyiymiş gibi bir algı sürekli destekleniyor,” diyor sanatçı. Halbuki bedenimizin asıl görevi, işlevleri. Ne mutluyum, yürüyorum, görüyorum, konuşuyorum, hissediyorum, bu doğanın içinde, onunla uyumlu bedenimle yaşıyorum…

Yazar Estés gibi Atılgan da kadınlara biçilen kötücül rolleri deşiyor. Sanatçı, özellikle cadılara ilgi duyuyormuş ve cadıların neden negatif algılandığı, kadınların neden cadı olmakla suçlanıp yakıldıklarını anlamak için okumalar yapmış, belgeseller izlemiş. Cadı olarak adlandırılan kadınların orta çağda şifacı olduklarını, insanları tedavi etmek için otlardan ilaçlar, merhemler hazırladıklarını okumuş. (Sonra bu görev, biliyorsunuz, modern çağda erkek doktor algısına kayıyor.) Merve’nin annesinin eczacılığı, aromaterapi, homeopati merakı ve kendisinin zehirli ve şifacı bitkilere merakı ile birleşince, sanatçının denizaşırı gezilerinde de gözlemleme fırsatı bitkilerin de kullanıldığı botanik çizimler de çıkmış ortaya. Botanik çizimler yer yer cadılarla birleşiyor; ellerinde avrat otlarını tutuyorlar. Estés’in edebiyat ile yaptığı gibi, Atılgan da resimle, negatif algıyı deşip bozuyor ve şifacı, iyileştiren cadılar sunuyor bize. Bu cadılar kadınları hapsetmiyor, iyileştiriyor, hafifletiyor…

Maltepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü’nden mezun olan ve Royal Academy of Dance’te klasik dans eğitimi alan Merve Atılgan’ın illüstratör ve balerin kimlikleri, tüm eserlerine yayılıyor. Sanatçının çizdiği her resimde toplanıp bir hikaye anlatan bedenler süzülür gibi dans ediyor. Yarı saydam, yarı düşsel figürler olarak kah havada, kah Atılgan’ın çok sevdiği suda, su altında süzülüyorlar, iyileşiyorlar, birbirlerini iyileştiriyorlar.  Afrodizyak, çakra açma etkisi olan mavi lotusun çevresinde, deniz altında dans ediyor kadınlar. Dolunay ile tamamlanma döngüleri yaşanıyor; Kuğu Gölü Balesi’nde siyah kuğu ve beyaz kuğu prens için çatışmak yerine, ele ele tutuşup dolunayda barışıyorlar. Tüm bedenler illaki kadın değil, feminen figürlerin yanında androjen figürler de yer alıyor. Bali’de sanatçının tanık olduğu yazı karşılama ayinini tüm bedenler birlikte yapıyor resimlerde, ruhlara yaz neşesi giriyor.

Yurttan ve dünyadan yıkıcı haberlerle daraldığımız bu günlerde, yazın gelişini hatırlamak, suları izleyip hafiflemek, ruhumuza neşe katmak için bu sergiyi ziyaret edin. Merve Atılgan’ın sergiye konumladığı, avrat otu yaktığı altarda, varlığınıza, doğanın bir parçası olmanıza, dış etkenlerin dışta bırakıp dans edebilecek güce sahip ruhunuza, bu güzel hayata şükredin…

Bu ara sosyal medyada dönen geyik gibi; “Türkiye’yi düşününce çok sinirleniyorum ya, yarın bir denize girelim de kendimize gelelim.”

Merve Atılgan’ın Other Side of the Universe sergisi 17 Mayıs 2025’e dek x-ist’te görülebilir.

Yorum bırakın