“Sadece 1.62 cm boyundaydı ama 20. yüzyıl için bir devdi,” deniliyor modern olimpiyat oyunlarının kurucusu Pierre de Coubertin için Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin web sitesinde. 1863’te Paris’te aristokrat bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Pierre de Coubertin, gençliğinde Fransız aristokrasisinin yakından izlediği, Yunanistan’da yeni yeni yapılan arkeolojik kazılara merak sarmış. İlk kez M.Ö. 776 yılında yapıldığını bilinen olimpiyat oyunları Coubertin’in özellikle ilgisini çekmiş. Normalde sürekli birbirleriyle savaşan Yunan şehir devletleri, üç ay savaşa ara verip spor için barış yapıp bir araya geliyorlarmış. Tüm şehir devletlerinin en iyi atletleri, müsabakalar için Olympia’da toplanıyormuş. Sporun getirdiği bu barış halini çok seven, ve sporun insanlar için çok faydalı olduğuna inanan Coubertin’in aklına Olimpiyat Oyunları’nın tekrar ve bu kez tüm dünyayı kapsayacak şekilde düzenlenmesi fikri düşmüş. Bugün halen ilk versiyonuyla kullanılan pek başarılı Olimpiyat logosu, Coubertin’in tasarımıymış. Coubertin, beş kıtayı temsil eden halkaların renklerinin, dünyadaki her ülkenin bayrağında mutlaka olan renkler olmasını amaçlamış. Devletler, imparatorluklar yıkılıp yeni ülkeler kurulsa da bugün Coubertin’in renkleri halen tüm ülke bayraklarını kapsıyor.

Arkadaşları ile 24 Haziran 1894’te Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ni (IOC) kuran Coubertin, ilk Uluslararası Olimpiyat Oyunları’nı olimpiyatların evi Yunanistan’da yapmış. Her ne kadar Coubertin olimpiyatları Yunanistan’da devam ettirmek istese de o dönem bağımsızlığını taze kazanmış Yunanistan’ın başı hala Osmanlılar ile dertte olduğu için Yunan kralı, olimpiyatları çok masraflı bulmuş ve böylece dünya için ikinci, Paris için ilk Olimpiyat Oyunları 1900 yılında gerçekleşmiş. Paris’te Olimpiyat Oyunları ikinci kez 1924’te gerçekleşmiş. Bu sene yaz oyunlarına ev sahipliği hakkını Fransa’nın kazanmasının en büyük nedenlerinden biri de bu; Paris’in ev sahipliğinin 100. yılında, oyunlar tekrar şehre geliyor.
Bu şanlı geri gelişe bugünün dünyasının ikiyüzlülüğü mü diyeyim, daha nazikçe ironisi mi diyeyim, düşen bir gölge var. Anlattığım gibi, Coubertin’in oyunlar ile ilgili en sevdiği şey, herkesi sadece o dönemlik bile olsa bir araya getirip barışı sağlaması; fakat IOC bu sene Rusya’nın oyunlara katılımını yasakladı. Rus ve Belaruslu sporcular ancak bayrakları, marşları ve amblemleri olmadan, tarafsız olarak ve belirlenen (siyasal) uygunluk kriterlerini karşılarlarsa yarışabilecekler. Bilin bakalım hangi ülke savaş halinde olmasına rağmen hiçbir şart koşulmadan oyunlara resmi olarak katılabiliyor?
Duyguları ayağa kaldıran bir deneyim: Olimpik Müze
Biz Coubertin’e dönüp oradan günümüze doğru gelmeye devam edelim.. Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntılar, bunaltıcı Fransız bürokrasi derken Coubertin, IOC’yi savaşta tarafsız olan ve güvenli bulduğu, üstelik de Avrupa’nın ortasında olduğu için kolay ulaşılabilen İsviçre’nin Lozan kentine taşımış. Bugün IOC’nin yer aldığı “Olimpiyatlar Şehri” olarak anılan Lozan’da dünyanın tek olimpiyat müzesi bulunuyor. Büyük kolonlarla kocaman bir bahçeye açılan müzenin girişinde bir Yunan tapınağı hissiyatı yaratılmak istenmiş. Müze binasına yarım daireler çize çize çıktığınız bahçede her türlü sporu temsil eden, Niki de Saint- Phalle, Botero, Tapies, Calder gibi sanatçıların elinden çıkmış 43 adet heykel bulunuyor. Ayrıca koşu alanları, piknik alanı, mükemmel bir Leman Gölü manzarası olan bir kafe gibi keyifle vakit geçirebileceğiniz alanlar bulunuyor. Tam girişin önünde hiç sönmeyen ve şu an Paris’te meşalesiyle taşınmakta olan Olimpiyat Ateşi ile karşılanıyoruz. 3000 metre kareye yayılan müzenin içerisinde ise 1500 obje, insanı acayip gaza getiren, izlerken mutluluk, heyecan duyduğunuz, gıpta ettiğiniz videolar bulunan 150 ekran bulunuyor.

Müzede olimpiyatların tarihi ile başlayıp acayip keyifli bir olimpiyat eğitimine giriyorsunuz. Bugüne kadar kullanılmış tüm meşaleler, tüm olimpiyat köyleri, düzenleri, sporcular ne yemiş, ne içmiş, kış ve yaz oyunları kıyafetleri, tüm posterler, maskotlar müzede önünüze seriliyor. Sporcuların tüm güç, hız ve gönüllerini ortaya koyarak yarıştıkları görüntüler, hayran olacağınız açılış törenleri, gözlerden yaş akıtan madalya tören görüntüleri sonrası, son kısımda sizin de kendi kondisyonunuzu ölçebileceğiniz interaktif alanlar bulunuyor.
Müze, bu sene Paris Olimpiyat Oyunları’na özel, geçmiş Paris olimpiyatlarını da anlatan ücretsiz bir sergi alanı yaratmış. Bunun dışında her Pazar günü, müzenin kalıcı sergisinde Paris Olimpiyat Oyunları’na odaklanan turlar gerçekleşiyor. Tura, her olimpiyat oyununda olduğu gibi, Olympia’da kızgın güneş ışığı ile 20-25 dakikada yakılan, Paris için özel tasarlanmış meşale ile başlıyoruz. Meşale, her oyunda Olympia’dan sonra Atina’ya gidiyor, oradan özel uçakla oyunların olduğu ülkeye gidiyormuş. Fransa’ya yelken yarışlarnın yapılacağı Marsilya limanından giren meşale, tüm Fransa’yı dolaştıktan sonra en son Paris’te kapsamlı bir tur attı.
Meşalenin karşısında bu sene verilecek madalyalar ve maskotlar bulunuyor. Olimpik Oyunlarda mavi, Paralimpik Oyunlarda kırmızı kurdela ile verilen madalyaların altın olanı, standart olarak her organizasyonda 6 gram ağırlığında olurmuş. Paris Olimpiyatları’nda ise madalyalar daha ağırmış; çünkü her bir madalyanın ortasına bizzat Eyfel Kulesi’nden küçük bir metal parça yerleştirilmiş.

İlk kez kamuoyuna lanse edildiğinde pek manasız bulduğum, Avrupa’da da bol bol dalga konusu olan kırmızı maskotların hikayesi de hoşmuş aslında. “Le bonnet Phrygien” denilen Frig şapkaları biçimindeki maskotlar, antik tarihte özgürlüğü temsil ettiği için Fransız Devrimi sırasında devrimciler tarafından da takılan şapkalarmış. Yine normalde Paralimpik Oyunlar’ın maskotları ayrı olurken, Fransızlar burada da farklı olmak istemişler ve aynı maskotun ayağı sakat versiyonunu Paralimpik Maskotu yapmışlar. Vallahi o sakat ayağa kalbim kırıldı, iyi birşey mi yoksa biraz tatsız bir fikir mi emin olamadım…
Paris Olimpiyatları ile ilgili bir başka Güzel tasarım detayı, olimpiyatların görsel kimliğinin oluşturulma fikirleri. Kimlik oluşturma süreci, Paris’in mimarisi ve renklerinden alınan referanslara dayanıyor. Görsel tasarımda gördüğünüz her geometrik şekil, Trocodero Meydanı’ndan, Eyfel Kulesi’nin önündeki arnavut kaldırımının taşlarından, kulenin mimarisinden, şehirdeki köprülerden, Grand Palais, Arc de Triomphe, Cente Pompidou gibi ikonik binalardan esinlenmiş. Böylece görsel tasarımın, şehrin ruhunu tam anlamıyla yansıtması amaçlanmış.
3,2,1 Başla!
Olimpiyat oyunlarında 28 yaz oyunu ve 7 kış oyunu oynanıyormuş. Ayrıca break dans, kriket, softball gibi her ülkede çok popüler olmayan 6 oyun da ev sahibi ülkenin tercihine göre eklenebiliyormuş. Bu sene Paris Olimpiyatlarında, kadın-erkek atlet sayısının tamamen eşit olduğu 34 oyun oynanacak. Yelken yarışları Marsilya’da, sörf yarışları ise Tahiti’de gerçekleşecek.
Yine bu olimpiyatlara özel olarak, olimpiyat tarihinde ilk kez açılış stadyum dışında bir alanda, Trocodero Meydanı’nda gerçekleşecek. Katılımcı ülkeler (gelenek olduğu üzere önce Yunanistan, sonra alfabetik sırayla tüm ülkeler ve en son ev sahibi ülke, ondan hemen önce de bir sonraki ev sahipleri) alana Seine Nehri üzerinden botlarla gelecekler. Bu plan çok büyük bir güvenlik önlemi gerektirdiği için risklere karşı B ve C planları da hazırmış. Siz bu yazıyı okuduğunuzda açılış gerçekleşmiş olacak; bakalım nasıl olacak? Dünyanın en çok izlenen organizasyonunda, stadlarda ve ekran karşısında buluşmak üzere…
Bu yazı Milliyet Sanat Dergisi Ağustos 2024 sayısında yayımlanmıştır.

Yorum bırakın