Lisede özellikle Pazartesi sabahlarının mühim konusu… Okula parmaklılardan atlayarak mı girsek, yoksa arada kaynamaya mı çalışsak? Çünkü bir şeylerimiz kesin yanlış; ya ayakkabılar renkli, ya tokalar çiçekli ya da o istenilen model kazaklar giyilmemiş. O nefret ettiğimiz, çocukça bir savunmayla “gelişimimizi engellediğini” iddia ettiğimiz ceketler de yumak olmuş, çantada, çıkarılıp giyilecek birazdan.
Çünkü tören var her sabah. Andımız okunmuyor lisede tamam, ama her nedense o güzel uykulardan uyanıp okula yarım saat erken gelip sıra olup rap rap yürüyoruz müdürün önünde. Aradan dejenereler ayıklanacak!
Bizim lise eskiden erkek lisesiymiş. Disiplinde askeri liselerle yarışılırmış, sonra kızlar gelmiş, disiplin bozulmuş. Zamane erkeklerinin de akılları beş karış havadaymış zaten. Müdürün kafası çok bozuk, yakaladı mı seni koridorda ceketsiz, spor ayakkabılı, o yaşta senin için o çok mühim olan “elalem”in önünde avaz avaz aşağılandığın yetmiyor, bir de kınama cezası alıyorsun üstüne. Çünkü evladım, giyinilmez öyle renkli renkli. Halbuki burası askeri lise değil. Genç insanlarız, renklerimiz, fikirlerimiz, kişiliğimiz var; onu bırak bir de ergeniz, kendimizi bulmak için ne yapacağımızı şaşırmış durumdayız! Mühim değil ama, mühim olan nizam.
29 Ekim sabahı annem aradı. İzmir yıkılıyormuş, herkes andımızı okumaya gitmiş, o da gidecekmiş. Bir umut soruyor, ben de andımızı okumaya gidecek miydim? Çünkü bizim kız üniversitede değişti, o “liberal” dediklerinden oldu biraz. Artık İzmir’de siyaset konuşulan masada arıza çıkarıyor mütemadiyen. Annemler bir yandan kızıp bir yandan da anlamaya çalışıyorlar, anlatmaya çalışıyorum. Üstelik sadece onlara da değil; lisede o kırmızı spor ayakkabı giymek uğruna kınama alan, artık aynı düşünmediğimiz sıra arkadaşlarıma da. Söylemeye çalışıyorum; televizyondan bana o parmak sallayarak her şeyi kendisinin bildiğini söyleyen o adam, onun yalancıktan paketleyip önümüze koyuverdiği demokrasisi değil bu olay. Bu, işte, bizi lisenin parmaklıklarından atlatan renkler. Ben asker değilim; Sevag ile Dilan da varlığını “Türk varlığına” armağan etmek zorunda değil. Bizim renklerimiz var, ve biz de hep beraber, bu ülkenin renkleriyiz. Varlığımızı birbirimizin insanlığına emanet edelim; ırka, dine, ideolojilere, politik, askeri söylemlere değil. O yüzden anne, ben bu 29 Ekim’de törene mor giymek istedim. Sonra gitmedim, akşam sadece havai fişekleri izledim; çünkü güzel bir güne ancak renkli bir kutlama yakışır, ayıklansınlar diye düz sıra halinde yürütülen liseli çocuklar değil.
http://blog.radikal.com.tr//turkiye-gundemi/anne-ben-andimiza-mor-giyecegim-37747#