İzmir sahilinde ülkenin kara gündemi içime çökmüş, yerlere bakarak yürüyorum. Sarı bir bisiklet resmi var yerde, yanına çizilmiş çizgiler çoktan silinmiş. Zamanında ben, küçük bir kızken, beni sinir hastasına döndüren çizgiler onlar. Çocukken İzmir’e yepyeni bisiklet yolları yapılmıştı. Artık şehirde de bisiklete binebilecektik, ne güzel. Bisikletleri kapıp sahil tarafına çıkardık başlarda hevesle. Ama, işte, ne mümkün! Herkes illaki ve illaki o yeni yapılmış bisiklet yollarından yürürdü. İşaretler, çizgiler yepyeni, parlıyor, bağırıyor ama kim takar kuralı! Yolumuzdan çekilin demekten, çekilmeyen insanlar yüzünden yerlere yuvarlanmaktan gına gelmiş, minik bir ruh hastasına dönüşmüş, bisiklete binmediğim zamanlarda bile insanlara “ama orası bisiklet yolu bir kere!” diye söylenir hale gelmiştim. 20 yıl sonra o üzerine basıla basıla silinmiş işaretlerin üzerinden kendim yürüyorum, bir yandan da ne olacak bu Pazar diye kara kara düşünüyorum.
Hissiz, Hukuksuz
Kabul edelim, kural sevmeyen bir milletiz. İçimize işlememiş. Eğitim yıllarımızda Milli Güvenlik derslerinde alevler içinde düşmanlarımızın adının geçtiği videoları izlemekle meşguldük birbirimize saygının önemiyle ilgili konuşmak yerine. (Ve ah işte bakar mısınız ki meğer düşman biz kendimizmişiz mesela!) Ne yazık ki, şimdi öyle bir de hale gelmişiz ki bütün kuralsızlıklar normal hale gelmiş. Dinlediğimiz tüm o tapeler, aslında yıllardır geyiklerini yaptığımız ama bir şekilde -madem şimdi şoklara giriyoruz- demek ki yok canım o kadar da olmuyordur dediğimiz; yolsuzluklar, hırsızlıklar ve hatta savaş suçları. Memlekette hukuk da apaçık olmadığı için, aleni suçlar yargılanmadığı gibi, bir de suçu işleyenler tarafından azarlanıp ne dedikodu ediyorsunuz denerekten iletişim araçlarımız mühürlenmiş. Lisede düşünürdüm; bazı hocalar o kadar çok bağırıyor ki bize, sonunda bir yüzüne tükürsem yarabbi şükür moduna geçiyoruz. Ne kadar azarlansak da göstere göstere yine aynı şeyleri yapıyoruz, üstüne bir de pişkin pişkin oh çekiyoruz. Toplum olarak azarı yiyip VPN’i çekip oturuyoruz. Toplumsal durumumuzun berbat eğitim sistemimizden bir farkı yok.
Sorgusuz
Bir de, matematiği oldum olası sevmedim. Üniversitede bile hocalarımın çok işine yarar ilerde dediği bazı derslerin içinde matematik var diye illaki ilgilenmedim. Kısacası, aklım almıyor diye sorgulamadım. Reza Zarrab’ın bakara makaracı şakacı eski bakanımıza gümüş tepsi içinde çikolataların altına istifleyiverip de gönderdiği yüz bin dolarlar mesela, bu ülkede kaç kişinin aklının alabileceği bir şeydir dersiniz? Konunun en önemli kısmıymış gibi, tapeyi dinledikten sonra en yakınımdakine koşturup “Şimdi en büyük dolar banknot ne kadar mesela” diye sorgulayıp istif hesabı yapmam da işte bu aklımın alamamasından. Asgari ücretle çalışan, hayatında hiçbir şey çalmamış insanların da bunu algılayıp kabul etmesi de işte aynı akıl almama ve sorgulamama durumundan. Üstelik ülkenin çoğunluğunun, küçük bir kısmının aksine “24’ünü 25’ine bağlayan gece” Noel bekler gibi tape de beklemediğini, bundan haberleri bile olmadığını da hesaba katalım. Öyle acayip şeyler oluyor ki, işin sonunda taksicinin, “Ablacım, fazla sorgulamamak lazım, bu ülkede bütün siyasiler çaldı zaten” lafına üçün beşin hesabını yapar durumda kalıyorsunuz. Milyon euro ne yani, asgari ücretin 5 katı filan mı mesela?
Yoldan çekilir misiniz?
Ülke olarak durumumuz böyle işte; hissiz, hukuksuz, sorgusuz. İçimdeki umut, yanıp sönen, bozuk lambalar gibi. Aydınlık, karanlık karışmış ve ben, bozuk ampul yüzünden karanlığa gömülmek, sahil yolunda hevesle bekleyen çıkmış küçük kıza ihanet etmek istemiyorum. O yüzden, bu Pazar, lütfen yoldan çekilir misiniz? Burası bisiklet yolu!
http://blog.radikal.com.tr//turkiye-gundemi/bisiklet-yolu-54813