26.02.2014
Gerçi, ben, kağıt seven insanım. Herkes böyle hissetmiyordur belki. İllaki dokunmam, koklamam lazım. Kitap olsun, kindle olmasın. Defter olsun, hatırlatma programı olmasın. Çocukluğumdaki kırtasiye ve kitapçı aşkım şimdi artık kağıdı bir ritüel aracı olarak görmeye, ona tutunmaya evrildi. Bunca sene tuttum o kitapları, birkaç tane de olsa defteri, bir sürü fotoğrafı; dönüp bakabiliyorum aradan ayıkladıklarıma. Salt Galata’da Arşivi Parçalamak sergisinin baş kahramanı Said Bey’in kızının düğünü için satır satır tuttuğu hesap notlarına bakarken de aynı şeyi düşündüm. 80-90 sene önce tutulmuş notlara bakıp al işte baba 1920’lerde de baba, 2014’te de baba diyebiliyorum, gülümseyebiliyorum, sırf kağıtlar bize yardım ettiği için. Mobilyacıya binlerce akçe borçtan 3 kuruşluk terliğine kadar yazmış Said Bey… Belki de o hesapları yaparken “Masraflarınız da hiç bitmiyor be kızım” demiştir benim babam gibi; o notlar gerçek kılmış onu, bugün burada da var olabilmesini sağlamış çünkü Said Bey’in. Her ne kadar bütün o fotoğraflar, eşyalar, notlar, işte hep o kaybolmayıp da duranlar, insanı Yakup Kadri romanlarına götürüyor gibi olsa da dokunabiliyorsunuz kızının duvağına, orada duruyor. İnsan düşünüyor, bundan bir asır sonraki insanlar, bizim gündelik hayatımızı anlatan romanları okuyup bir şekilde bugünden bir tat almak için Twitter’a mı bakacaklar yoksa bir arkeolog edasıyla dijital dosyalar mı karıştırılacak? Ya da mesela, şimdiki eskicilerde, antikacılarda bulunan o eski siyah beyaz, arkasında notlar olan aile fotoğrafları gibi bir Facebook timeline mı bulunacak internet antikacılarında?
Arşivi Parçalamak: Bir Osmanlı Ailesinde Temsil, Kimlik Hafıza sergisinde Said Bey’in o detaylı notlarına, aile fotoğraflarına, kızı Semiramis’in eşyalarına lavanta kokuları ve plaktan çalan eski şarkılar eşliğinde bakarken insan düşünmeden edemiyor: Bizden ne kalacak geriye? Semiras’in sigaralığı, tırnak parlatıcısının saklandığı gibi bizim kişisel “arşivlerimiz” olabilecek mi? Bizim ailelerimizden, ailesinin 1900-1940 dönemini kapsayan 3 kuşaklık “arşivini” SALT Araştırma’ya bağışlayan Hatice Gonnet Bağana gibi birileri çıkmazsa, sosyal medya sağolsun kendimizi, fikirlerimizi çok önemli saydığımız bu dünyada birer kullanıcı adı olarak kalacağız. François Georgeon ve Paul Dumont’un erken cumhuriyet yıllarının “İstanbullu burjuva karikatürü” olarak tanımladıkları Said Bey ve ailesinin aksine biz, karikatürize metropol çocuklarından, geriye internet çöplüğünde dolaşan bulutlar kalacak.
Ne diyelim, eski patronumun dediği gibi belki de: “Adam gibi dosyalama yaparsanız, ortak alanda (şirketin serverı) herkes yararlanır!” Bari kişisel dosyalamalarınızı düzenli yapın, 100 yıl sonra insanlar “ortak alan”dan nasıl yaşadığımızı görmek için yararlanabilir!
http://blog.radikal.com.tr//kultur-ve-sanat/peki-bizi-kim-arsivleyecek-51181