10 Mayıs 2014
Warhol’un eserlerine yakışan bir adla “Andy Warhol: Herkes için Pop Sanat” adıyla açılan sergide, Andy Warhol’un o çok bilindik Campbell Soup çorba tenekeleri dizisinin yanında Kamuflaj serisi, kendi portresi ve Marilyn Monroe ve Elvis olmasa da Mick Jagger ve Lenin gibi ünlülerin (!) portreleri yer alıyor.
Warhol’un göz alıcı renkli duvarlardaki gerçekten de herkesin ilgisini çekebilecek çalışmalarına bakarken 2 dakikada bir, biri bir resmin önünde fotoğraf çekilecek diye durmak, en azından şöyle bir kenara çekilmek durumunda kalıyorsunuz. Bu manzara, her şeyi nesne statüsüne indirerek içeriği önemsizleştiren, popüler ve kolayca harcanabilen bir sanat yaratan Warhol’un tam da kendi sergisine yakışan bir manzara aslında. Warhol’un, eleştirmenleri sanatı altında hiçbir şey olmayan bir yüzeyden oluştuğuna inandırma çabası ve nesnelerin altında derinlikler arayan bir sanatçı yerine makine gibi algılanma isteği; bugün herkesin sosyal medyada kendi çapında birer sanatçıya dönüşmüş olduğu bir ortamda gerçek makineler sayesinde gerçekleşmiş görünüyor. Warhol’un sanatçı olarak yüceliği de tam burada ortaya çıkıyor; Warhol, kendi ölümünden (1987) sonra gelen Y kuşağının ihtiyacı olan ve başka bir şey sorgulama ihtiyacı hissetmeden benimsediği, görsel olarak ihtişamlı, anlam olarak yüzeysel ve kolayca tüketilebilir sanatın yaratıcısı oluyor.
Kapitalist olan Warhol’un bir popüler kültür nesnesi haline geldiği ve görsel olarak beğendiği için yaptığı, Pera Müzesi’nde görebileceğiniz çekiç-orak dizisi gibi, bizim Instagramcıların bir kısmı da Warhol’un eserlerinin neden ve ne zaman yapıldığını okumaya bile gerek duymaksızın kendi eserlerini Instagram’da filtreliyorlar. Üstelik, Warhol’un öngördüğü gibi 15 dakikaya bile ihtiyaç yok, 6 saniyelik videolar ile Warhol’un milyonda biri provokatif olmayı beceren kazanır ve Vine videosu süresince dünyaca ünlü olma şansı yakalar!
Artık herkes biraz Warhol!
Hem toplum tarafından mitleştirilen şöhretlere hem de kendi şöhretine aşırı önem veren Warhol, resmini yaptığı kişiler mitik düzeyde işlev görmez hale gelirse hemen onları bırakır ve başka kahramanlar ararmış. Yine bu sergide görebileceğiniz, İsrailli sanat tüccarı Alexander Harrari tarafından edilen sipariş üzerine resmedilmiş portrelerdeki kişilerin bir kısmını resmettiği Warhol’un tanımaması ve sadece kamuoyu tarafından tanındıkları için bu kişilerin portrelerini yapması da Warhol’u Y kuşağı ile birleştiren unsurlardan. Popüler olduğu için takip ettiğimiz ve aslında kim olduğunu, ne yaptığını bilmediğimiz kamuoyuna var olmuş kişiler, resmini çektiğimiz o trend mekandaki yemek, popülerliklerini kaybettiklerinde listemizden silinecek birer nesneden ibaret.
Sergide en çok dikkatimi çeken ve yine bugün bizlerde izlerini görebildiğim dizilerden bir tanesi de Kamuflaj serisi. Gümüş rengi dağınık peruğu ve ilginç gözlükleriyle kendini de bir şöhret malzemesi haline getirerek ikona dönüştüren Warhol, (sergide olmayan) oto-portrelerinde de Kamuflaj desenini uygulamış. Warhol’un oto-portrelerinde bu deseni kullanması, şöhreti ortaya çıkarırken, kendini ve özel hayatını gizleme çabası olarak yorumlanmış. Bizler de bugün sosyal medya olmak istediğimiz personaları ortaya çıkarır, düşündüklerimizi, görüntümüzü, yani aslında kendimizi rötuşlarken Warhol gibi bir yandan kendi şöhretimizi yaratıp parlatıyor, diğer yandan da asıl kimliklerimizi kamuflaj altına alıyoruz.
Özet olarak, Pera Müzesi’ndeki Andy Warhol sergisi renkleri, şöhretli eserleri, ihtişamı ve -Warhol bir anlam çıkarılmasını istemese de- düşündürdükleri ile gerçekten hem çok etkileyici, hem de kendimizden çok şey bulabileceğimiz bir sergi. Warhol’un söylemiyle, ‘…genç, eşitlikçi, anti-otoriter, demokratik bir kültür’ olan popüler kültürün bu etkileyici eserlerini görün ve kendi şöhretinizi parlatmak için Instagramlayın!
2 Comments Kendi yorumunu ekle