Bir küratör yazısı: Yağmura karşın bir tentenin altında bir arada kalabilme sanatına… Annelere…

Küratör Ezgi Özsan’ın blog konukluğu devam ediyor. Ezgi bu hafta Cumartesi Anneleri ile ilgili bir yazı kaleme aldı…

Düştekine benzer, sofralara oturulduğunda insanların aralarında gelişen bir anlaşma sonucunda elleri hareketsiz, sakin, heykele dönüşebilen bir kent düşlüyorum pek çok kereler.

Kent, her arzunun mutlaka yaşanması gerektiği gibi olmayan, insanın bütünün ufak bir zerresi olduğunu düşündürse dahi, ardından evine döndüğünde halının altına itelemek, uzun beyaz bir perdeyi havaya uçurarak pencereyi açıp gitmesini beklediğin arzuları temizlemek durumuna iştirak ettirmeyen bir kent… Mahallelerin farklı zeminler üzerinde inşa edildiği… Binlerce elin binlerce kere yinelediği bir cümleyi işitmenin mümkün olmadığı… Bir yandan tarihin sadece ileriye doğru değil, kimi zamanlarda çemberler çizerek kendini hatırlattığı… Bir meydanı olmalı kim bilir, esnek bir çember şeklinde oturmaya meyilli. Kimi zaman erişkinler sesleriyle sarılmalı çocuklarına, hatta birinin paçası sökülürse diğer el dikivermeli. Nasıl geldik elsiz ayaksız buraya kadar? Zira bu kenti görmek için boşuna koydum belkide kendimi yollara. Sebebi ise, konuşulmayan kent, güzel memleketim varolmak için gerekli olandan çok daha fazlasına sahipken, yerine varolmayanın peşine düşmek ne marazi bir uğraş olurdu.

İnceltilmiş bir uygarlığa nasıl yatkın olduğunu anlatabilmek için bir gerçeği sermeyi düşlüyorum ayaklarınızın altına. Bir kente beslediğim hayranlık ne dünyanın yedi harikasından biri olması ne de yedi düvelden topluca gelinecek bir gün batımı manzarasına sahip olmasıdır. Bir tek ona sorduğum bir soruya verdiği yanıttır. Soru, ağzımdan uçmaya başladıktan bir süre içinde, bir dağın göğe değdiği çizgiden de yukarıda bir yere düştüğünde, hatta kente sorduğum bir soru tek başına bir odada derin bir hayat düşleyenleri dahi sabahın içerisinde geceye uyandırabilir. Bir yemek sofrasında yankılansaydı bu soru, bir tek tuz ve ekmek kalırdı belki, tüm kent sevdiği yazara kurabiye pişirir gibi, sorunun yükseldiği çember meydanına götürmeye yeltenmeliydi sofradaki yiyeceklerin tümünü. Tentenin altında bir çember günlerce dönerken… Anlatılan hikayenin aslını aramaktan yorgun düşen anneler, babalar, kardeşler, eşler… Karşı karşıya gelmenin bir çelişkiden daha öte, temaşa ve tevazu ile çevrelenmiş olduğunu hayal ettiğim bir meydan. Bu meydan, kentin öteki mahallelerinin zemininden daha farklı bir yüzeye inşa edilen, dili uzağın ve özlemin dili… Bir tente altında yağmura karşın bir araya gelmiş anneler, babalar, kardeşler, eşler…

Cevabın noksan olduğu bir sorudan anlarım o kentin dilini. Ölüme ne iyi gelir?

EZGİ ÖZSAN

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s