“Dokunmanın tarihini ten taşır. Bu yoğun temas anlarını, ten anımsar, saç anımsar. Hatıralarımızı zihnimize geri çağırdığımızda tenimiz ürperir. Tüm o anların izi, beden coğrafyamızda yeniden yankılanır.”
Elâ Atakan
Birçok şeyin içi boşalıyor zaman geçtikçe. Bir serzeniş değil bu. Hayat böyle; değişiyor. Anlamını kaybediyor o şeyler, çünkü zaman hızlı akıyor. İlişkiler, arkadaşlıklar hızlı akıyor. Hem hızlısın hem de üzerine bolluk içindesin. Bu arkadaş olmazsa öbürü olur, bu ilişki gitmezse öbürü gelir. Artık tek bir mahalle, tek bir iş yeri, tek bir okul, tek bir meyhane yok. Farklı birçok ortam, hobiler var, değişen iş ortamları, sosyal medya var. Var da var. Yine de zaman geçip arkana baktığında geriye kalan da az şey var diğer bir yandan. İnsan ilişkileri hem çok karmaşık hem de çok basit. Bütün haralagürelenin sonunda karşındakinden tek beklentin, ne olursa olsun yanında durması, sadece elini tutması oluyor.
O yüzden birinin senin elini tutması, klişe duyulsa da, hala çok özel bir hareket. Elini tutma cesaretini gösterecek bir sevgili, elini tutup seninle yürüyecek bir dost, elini hiç bırakmayacak bir aile… Peki ya elini bıraktıklarında ne olursun? Nereye koyarsın kendini, nerede durursun? Tek başına sonsuz bir boşluğa mı düşersin? Kendine sarılıp kendini iyileştirmeye, içindeki boşluğun yaralarını sarmaya mı çalışırsın?

Ayça Telgeren’in “Tenden Daha Yakın” sergisine ayak bastığınız anda, kendinizi çok özel bir alanda buluyorsunuz duygusal anlamda. Saçlar, eller, bedenler; gözle herkesin görebildiği, ama sadece sevdiklerimizin temas edebildiği alanlar. Önce sizi saçlar karşılıyor: Açık, örgülü, yarı açık, el ile kesilip ince ince büyük tablolara yerleştirilen, kağıttan saçlar. Size arkası dönük o kişinin, bir nevi mahremi. Serginin kalbine doğru ilerledikçe, daha da özele, sanatçının kendi saçlarına varıyorsunuz. Saçlarını nakış gibi işlemiş Ayça Telgeren. Saç nakışıyla tutunca birbirini bırakmayan eller yaratmış. Bu eller çoğalıp serginin bir duvarında hep yanınızda, bazen ilgisinden, sorgusundan usanıp kaçtığınız, ama sonra hep dönüp tuttuğunuz ailenizin ellerine dönüyor. Sanatçı, aile fotoğraflarından yola çıkarak tasarlamış aile elleri kesimlerini.

Derken başka bir köşede, (ellerini tuttuğunuz ailenizin o kadar da yakınlığa tanık olmasını istemeyeceğiniz) bir aşk yaşanıyor başka bedenlerle. Telgeren, George Bataille’ın 1928 tarihli psikanalitik, oldukça fazla erotik öğeler içeren Gözün Öyküsü romanından ilham almış. Sınırları zorlayan romandan sınırları sorgulayan bedenleri, üst üste, yan yana, alt alta koymuş, haz adaları yaratmış. Yine aynı esinle, “Baharın İlk Günü” ve “Baharın Son Günü” işleri ile, hazı ve belki de ardından gelen yalnızlığı beton heykellere yansıtmış. Serginin en güçlü ve etkileyici çalışmaları olan bu işlerde, birbirinin içine geçerek sınırları kaybolan bedenler, çok başarılı göz yanıltmalarıyla tek bir bedene dönüşüyorlar, tenler birbirine karışıyor. Baharın İlk Günü’nde salonun ortasında birbirine sarılıp tek olan bedenler, Baharın Son Günün’de yerdeler ve bir daha, daha da yakından baktığınızda anlıyorsunuz ki, o beden aslında tekmiş. Dönüp yine kendine kalmış; belki de hatıralarına ve kendine sarılmış….

Bütün bunları düşünürken sadece sanat eserlerine bakmıyor, aslında bir duygu durumuna geçiyorsunuz. Sarıldığınız, el ele tutuştuğunuz, seviştiğiniz tüm insanlar oradaymış gibi sanki. Sevgililer, mutluluklar, hazlar, hayal kırıklıkları, yalnızlıklar, güven, aile, arkadaşlar, dostlar. Elinizi tutan, size dokunan herkes. Naifliğiniz ile zevk aldığınız “edepsizliğiniz”, aynı çatı altında yan yana duruyorlar bu sergide. Sanatçı ile siz, artık sırdaş oluyorsunuz.
Tek bir eleştiri olarak, serginin sonunda girdiğiniz karanlık oda, bu güçlü paylaşımın son noktasını beklediğiniz gibi koyamıyor. Tek başına etkili bir iş olan “Tenden Daha Yakın” videosu, sergiyle aynı ismi alsa da, alt metnini bilmeden baktığınızda sergideki diğer işlerden biraz kopuk kalıyor. Dolaştığınız o hatıralar dünyasını ve sanatçıyla paylaştığınız sırları sanki o odaya girerek dışarıda bırakıyorsunuz. Belki de bunu da son adımda sanatçının mahremine girmek olarak yorumlayabiliriz… Video enstalasyonunda görüntülerini izlediğiniz yağmur suyu birikintisini kendi derimiz gibi algılamamızı amaçlayan sanatçı, belki de kendi teninin altını, suyun altındaki ince derisini gösteriyor bizlere.
En nihayetinde odadan çıkıp tekrar kapıya yürürken, birbirine “temas eden” video, boya, kağıt kesikleri, beton heykeller ruhunuza ve ruhunuza dokunan hatıralara tekrar temas ediyor. Çıkıp arkanızdan kapıyı kapattığınızda, sırlarınız, mutluluklarınız, korkularınız, keyifleriniz de sanatçının sırları ile beraber galeride kalıyor. Her kapıdan giren kişiyle çoğalarak….
Ayça Telgeren’in dördüncü kişisel sergisi, Tenden Daha Yakın, Elâ Atakan küratörlüğünde 15 Şubat 2020’ye kadar Galerist’te.
Bu yazı Milliyet Sanat Dergisi Şubat 2020 sayısında yayımlanmıştır.