Sana ne hayatım, Zevk Meselesi

“Sigara kibrite aşık olursa yanan sigara olur.”

Pera Müzesi’nin yeni açılan sergisinin kapısından içeri giriyorum ve sanki sorumluluklarımdan ve içinde bulunduğum ciddi dünyadan ana kaçış alanım RuPaul’s Drag Race’te (10 seneden fazladır yayında olan, drag queenlerin yarıştığı bir realite şovu) bulunabilecek resimlerden biri karşılıyor beni. O pespembe, pasparlak, abartılı makyajlı stüdyoya yakışacak bir iş. Oh be, açık açık avamlık(?)! Showgirl Lolly Wish, parlak mor ve pembe çiçeklerin arasında, başında hare gibi bir parlaklıkla, ellerini kaldırmış, bir tanrıça gibi poz veriyor müzede önümüzde asılı olan fotoğrafta. Çerçevesi de rengarenk şeker ve boncuklardan. Pierre et Gilles, bir stüdyoda çekmişler bu resmi. Resmi o kadar büyük ve ilgi çekici ki, adeta Lolly içinden “Bana bak!” diye bağırıyor. Hoş mu şimdi bu kadar ilgi çekmeye çalışmak? Basitlik değil mi?

Banal, zevksiz, sığ, ucuz, alt sınıf, plastik, taklit; kitsch. Endüstri devrimi sonrası Almanya’da ucuz ve popüler resimleri betimlemek için kullanılan kitsch kelimesi, artık bunları çağrıştırıyor. Hemen yerel bir örnek vereyim: Her tarafı sahte altın varaklı bir ev düşünün (Eminim, geldi aklınıza bir kare), işte sana kitsch. Berbat mı? Çok da emin değiliz artık. Daha çok Zevk Meselesi

Pera Müzesi’nde bu hafta açılan Ulya Soley küratörlüğündeki Zevk Meselesi sergisi, “Güzellik ve beğeni kavramları, alt sınıf-üst sınıf, kitle kültürü-yüksek kültür gibi hiyerarşilerin olmadığı, daha kapsayıcı bir gelecek için tartışmaya açılabilir mi?” sorusundan yola çıkıyor. Beğeni sınıfsal bir gösterge midir?

Beğeni skalasında neredeyim?

Birbirinden “kitsch” işleri bünyesinde bulunduran sergi, dört ana konu etrafında dönüyor: İnternet kültürü; sınıfsal bir gösterge olarak beğeni; doğu-batı ve alt sınıf-üst beğeni kavramları; eril ve seçkinci beğeniye dişi ve queer meydan okumalar.

Sergide gezerken kendinize soruyorsunuz, ne, ne zaman, neye göre beğenilmeye değer bulunuyor “üst zevk” tarafından? Çünkü sınırlar o kadar flu ki, kendinizi üst sınıf zevklerine hakim bir beyefendi, hanımefendi olarak görüyorsanız, verilen örneklerden bir bakıyorsunuz, bir zamanlar avammışsınız! Geçen gün bir arkadaşım “Clubhouse hemen doldu, herkes girdi, kalitesizleşti,” dedi. Halbuki davetiyeli “seçkinler” girerken daha iyiydi. İnternet kültürünü sorgulayan çalışmaların arasında Cameron Askin’in Cameron’un Dünyası adlı çalışması, GeoCities’den bir kolaj yaratıyor. İnternetin ilk günleri… Bir görüntü kalabalığının derin çukuruna düşmüş gibi hissediyorsunuz. Siz de 90’larda bugün sofistike olarak addettiğimiz yere gelirken o çukurun içinde yolunuzu bulmaya çalışmadınız mı mesela? Geocities’e ilk sen girdiğinde cool, sonra çukur.

Buna benzer olarak, sınıfsal beğeni kavramı, seri üretimle bulanıklaşıyor. Tek ve benzersiz olan, bir zanaatkarın elinden çıkan ve yüksek beğeni kabul edilen seramiklerin benzerleri, seri üretimle herhangi bir Ayşe Teyze’nin (hatta milyonlarca Ayşe teyzenin) evine girdiğinde, artık ucuz, kitsch bir “mal” olarak kabul ediliyor. Hani beğeniyorduk o garip suratlı porselen geyiği? Artık beğenmiyoruz, çünkü babaannemin evinde senelerdir köşede duruyor. Artık “banal”. Suna İnan Kıraç Vakfı’nın Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’ndan esinlenen Volkan Aslan’ın çalışması, bu ikilemi bize çok iyi aktaran bir iş. Aslan, koleksiyonda yer alan ve 20. Yüzyılda farklı ustalar tarafından yapılan seramik figürlerin benzer kopyalarını üretiyor. Artık hangisi gerçek, hangisi sahte, hangisi yüksek beğeniye layık, hangisi kitsch bilemiyorsun… Tenis oynayan, dans eden, baloya giden saçma seramik kediler sinirimi bozuyor ve beni çok eğlendiriyorlar. İşçilik olarak harikalar ama konsept olarak o kadar “kötüler” ki içimi gıcıklıyorlar.

Az kötüyse berbat, çok kötüyse havalı

Çok kitsch şeyleri zaten oldum olası severim. Balat’ta eskicide, çıplak, seksi poz vermiş, peruklu gibi duran (Barbie nasıl peruklu durur diye sormayın, duruyor) bir Barbie almıştım. Geçen yaz, Antik Yunan heykeli kafalarına benzetilmiş seri üretim saksılardan cart pembe olanı seçmiştim. Arkadaşlarım beyaz ya da toprak rengi almam için ısrar etmişlerdi. Cart pembe “berbat”mış. Bence o kadar kötü ki iyi. 2019’da Vogue Genel Yayın Yönetmeni Anna Wintour’un Metropolitan Museum of Art’ın yararına her yıl düzenlediği The Met Gala’nın teması “camp”ti. Kitschin kardeşi olarak görebileceğiniz, aşırılığı ifade eden camp, bir anda Vogue’un ellerinde cool (havalı) olmuştu. Serginin alt metni bu “cool kitsch” kavramına da dokunuyor. Doğuyu beğenmiyorduk, avamdı, ama şimdi yoga çok cool. Alex Da Corte’nin yönetmenliğini yaptığı, Jason Musson’un metnini yazdığı sergide bulunan Doğusporları adlı yerleştirme, Batı’nın Doğu’dan ödünç alıp araçsallaştırdığı kültürü ve doğu-batı arasındaki kültür hiyerarşisini sorguluyor. Benzer bir sorgulama, Slavs and Tatars’ın benim turşumatik olarak adlandıracağım, “Turşu Suyu ve Ceza” işinden de geliyor. Sokakta “turşu sucu” (“Kitsch” internet kültürünün bir öğesi olan “Merhaba poğaçacı!”ya da bir selam çakalım) arayan gönlümü serinleten iş, doğuda turşu suyunun akşamdan kalmaya iyi gelen, melankolik bir görevi varken, aynı suyun “pozitif, iş bilir, başarılı” batıya geçtiğinde sporcu içeceği olduğunu anlatıyor. Bakınız burun kıvırdığınız turşu suyu “cool” oldu. İçine acı koymazsan neye yarar demek istiyorum…

Yazı giderek geyiğe vuruyor çünkü vurabilirim… Kuralları kim koyuyor? Hayırlı Evlat’a göre bu bir “yumuşak direniş”. Hayırlı Evlat’ın “Bırak Kendini” çalışmasının Pera Müzesi’nde yer alması bile başlı başına yumuşak bir direniş. Yıllardır Türkiye’nin en mutlu şehri seçilen Sinop, bütün siyasal ortama rağmen dere kenarından, okey masasına, oradan rakı sofrasına sinir bozucu bir yapmacıklıkta mutlu mutlu şarkı söylüyor Bırak Kendini’de. Dünya batsa Sinop’a gidip mutlu olabilirsin. I ❤ Sinop. Çünkü tepki, illa eril bir tavırla, bağırmayla, tartışmayla, kavgayla gösterilen bir şey değildir her zaman. Sonsuz bir kayıtsızlık da elbet bir tepkidir. Bu bağlamda sergi, sanatın eril ve seçkinci yaklaşımının güncel sanatta esen feminist, queer rüzgarlar ile kırıldığına dikkat çekiyor. Dönüp geriye baktığınızda, feminen, renkli, parlak olan “ucuz, banal, kitsch” bulunup aşağılanıyor. Artık, deniyor, başka türlü ifadeler, başka türlü anlatımlar, renkler, parlaklıklar da iyidir. RuPaul’un stüdyosuna yakışacak iş, Pera Müzesi’nde de durur. Metropolitan Museum of Art’ta tüm ünlüler aşırı abartılı görünmek için de yarışır. Karışana, beğenmeyene de “Sana ne hayatım, Zevk Meselesi” deyip geçersin.

Kitschin kapsayıcı potansiyelinden ilham alan, 13 sanatçı ve kolektifin işlerini bir araya getiren Zevk Meselesi, 6 Haziran 2021’e kadar Pera Müzesi’nde devam edecek. Sergiye çok kuvvetli bir alt metin sağlayan ve size konu ettiği dört alanda iyi düşünme egzersizleri sağlayacak sergi kataloğunu da edinmenizi öneririm.

*Sergi, 8 Ağustos 2021’e kadar uzatılmıştır.

Bu yazı, 21 Şubat 2021’de Hürriyet Kitap Sanat ekinde yayımlanmıştır. Yazıya ayrıca buradan ulaşılabilir: https://www.hurriyet.com.tr/kitap-sanat/sana-ne-hayatim-zevk-meselesi-41749886

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s