Başımızda Mavi, Tatlı Rüzgarlar Esen O Yaz: Kaş

Kaş’la ilgili hissiyatın ne diye sorsalar, sanki biri bizi alıp oraya ışınlamış, acayip güzel zaman geçirmişiz, sonra bir bakmışım İstanbul’da ofiste uyanmışım, herşey bir rüyaymış derim.

Küçüklükten kalma kafamda, genç abiler ablaların otobüslere binip yazlık ama annesiz babasız yerlere gidip güzel yanık tenler, küçük aşk hikayeleri ve bol bol Bodrum Bodrum şarkısı dinlenmiş dertsiz kafalarıyla geri geldikleri kareler var. Aslında çevremde hiç benden büyük yoktu, kimse bana deniz kenarında gitar çalıp şarkı söylediği hikayeler anlatmadı ama herhalde 90’lar medyası çocuk kafama böyle bir şey sokmuş ve bu zamana kadar getirmişim. İşte Kaş sayesinde ben de otobüse binip giden, tatlı bir yanığı olan, başında kavak yelleri esen abla gibi hissettim. Biraz deniz, biraz uyku. Bütün isteğim buydu… 17 yaşımdan beri üzücü fazlalıkta bir zaman geçti, tatil bitince ofisime ve  sorumluluklarıma döndüm ama olsun ya, çocukluk rüyalarımı Kaş tamamına erdirdi!

IMG_5543.JPG

Güzelliği uzaklığında

Evet, Kaş uzak. Türk hava sahalarının bir kuralı olarak mutlaka rötarlı bir uçakla Dalaman’a ulaştıktan sonra direk transfer tutarsanız yaklaşık 2,5 saatlik bir araba yolculuğuyla ulaşabildiğiniz minik bir kasaba. Önceden ayarlamak şartıyla kişi başı 60TL’ye transfer bulabiliyorsunuz.

Oradayken sürekli olarak uzak olmasının iyi birşey olduğunu düşünüyorsunuz. Çocukluğumun tek “beach”i Paparazzi’de en büyük eğlencenin iskele üstünde bira+patates+cup suya atla üçlüsünde döndüğü Çeşme’sinin geldiği hali düşününce, çirkin ve doyumsuz ellerimizin oralara uzanamaması pek de kötü olmamış diyorsunuz. Piyasa yok, denize girmek için rezervasyon yok, çılgınca para harcamak durumunda kalmak yok. Uzun bir yol var sadece. (Kötü bir haber olarak, Kaş’a havalimanı yapılacağı söylentileri giderek artıyor 😦 )

Hangi süper koyda rahat rahat denize girsem?

Kaş, deniz tatili için çok çok ideal bir yer. Sıcak denizi de var soğuk denizi de, Çeşme/Bodrum kadar abartı olmasa da beachleri, tekne gezileri, düz denizi dalgalı denizi, dalmak isteyenler için acayip bir denizaltı zenginliği… Kısacası herkesin tercihine göre hoşuna gidecek bir deniz aktivitesi mevcut.

IMG_4930.JPG

Yazları geç kalkmayı, sakin sakin bir şezlonga uzanıp kitap okumayı seven bir insan olarak Kaş sahilleri benim için ideal oldu. Kısa kısa koyları anlatmak gerekirse, Limanağzı merkezden tekneye atlayıp gidebileceğiniz, Nuri’s Beach, La Moda başta olmak üzere birkaç alternatifiniz olan, şemsiyesi, şezlongu hatta kanosu bedava bir yer. Adlarının beach olduğuna bakmamak lazım, zira gayet sakin, bangır bangır çirkin müzikler filan çalmayan keyifli yerler. Yolda da denizin yeşilden maviye dönen renklerini ve kaya mezarlarını izleyerek gidiyorsunuz. Bir şey yerseniz bir tek onu ödüyorsunuz, yiyecek içecek alternatifleri bol. Biz nispeten daha küçük ve sakin olan Nuri’s Beach’te oturup bedava kanoyla bütün koyu pek keyifli dolaştık. Bir sonraki sene de yine gayet memnun kaldığımız La Moda’da bütün günümüzü geçirdik. O denizin maviliğini hiçbir fotoğraf makinesi çekmez, gidip görülmesi lazım. Bu arada o burundaki ev kiminse, buradan evlatlık alınmak için yakarıyorum!

IMG_5371
IMG_5388

Hidayet’in Koyu, nam-ı diğer Blanca Beach, söylendiğine göre Blanca gelmeden önce daha da güzel bir yermiş; zeytin ağaçlarının altında oturulup denize girilirmiş. Blanca’yı çok sevimli bulduğumu söyleyemeyeceğim. Koy şahane, inanılmaz güzellikte bir renkte, adeta havuz gibi; fakat çok kalabalık. Deniz de sıcak olduğu için saatlerce şnorkelle dolaştım, bir şeyler bulup bulup çocuk gibi sürekli ganimetlerimi sergileyerek denizin keyfini çıkardım. Blanca’nın çok afilli kokteylleri var, giderseniz zaten gözden kaçırmanız imkansız. Görüntüsü afilli olsa da tat anlamında harikalar beklemeyin, fotoğrafını filan çekin, idare edin!

IMG_5204.JPG

Kaş merkezde kalıyorsanız en kolay ulaşabileceğiniz yer Küçük Çakıl Plajı. Yürüyerek başta Derya Beach olmak üzere yan yana dizilmiş birçok tesise ulaşabilirsiniz. Deniz suyu pek acayip, yüzeyler inanılmaz soğukken biraz daldığınızda hamam sıcağı bir suda yüzüyorsunuz. Küçük Çakıl’da caretta caretta da görmeniz olası, fakat biz oradayken birilerini ısırdıklarını söylediler. Denize merdivenle girmek durumunda olduğunuz ve pek üst üste olduğu için açıkçası benim bütün günümü geçireceğim bir plaj değil; fakat mutlaka bir denk gelip dalıp çıkılır.

IMG_5540.JPG

Büyük Çakıl Plajı, Küçük Çakıl ile Limanağzı arasında kalan bir yerde, minibüsle merkezden 5 dakikada ulaşabileceğiniz mesafede. Plajlar arasında en taşlı ve (Kaputaş’ın dalga üzerine kurulmuş eğlencesini saymazsak) dalgalı olanı. Biz gittiğimizde oldukça sakindi, ve gerçekten de dev çakıl taşlarının denizde çıkardığı sesleri dinlemek ayrı bir güzeldi. Orada da çeşitli kafeler var, fakat Limanağzı’na göre seçenekler yeme/içme/deniz kenarına servis anlamında kısıtlı. Likya Yolu’nun üzerinde olan plajda yüzerken kıyıya Likya döneminde sütun başı vurdu! İngiliz turistlerin sürüklediği tarihi eserin birkaç fotoğrafını çektik, sonra kendi haline terk ettik. Bir yeri arasak mı, haber versek mi arayışlarım da “Abla ya, burada bunlardan çok var” ile karşılandığı için, böyle şeyler ancak bu coğrafyada olur diyerek yüzmemize devam ettik.

IMG_5257

Son olarak değineceğim ünlü Kaputaş Plajı, bence Disneyland gibi bir plaj. Beyaz çakıl taşlarıyla kaplı denizinin suyu, o aşırı tatlı olduğunu bildiğiniz, ama yine de bir denemek istediğiniz mavi yaz kokteylleri renginde bir doğa harikası. Kaputaş’a gidip de insanları izlerken, “İnsan dediğin memelilerden bir hayvan aslında, al işte kendilerini dalgalara bırakmış onlarca kişi, yuvarlana yuvarlana birbirine çarpa çarpa saatlerce eğleniyor, kendimize ne büyük anlamlar yüklüyoruz!” diye düşündük… Ben de şahsen eksik kalmadım, ve Kaputaş’ta kaldığımız birkaç saati (buradan tüm gün kalınacak bir yer olmadığını da belirtmiş olayım) dalgalarda atlayıp zıplayarak geçirdim.

Komşuya uğrayıp gelelim mi?: Meis Adası

Daha önce yaptığım 1-2 tekne gezisinde kalabalıktan, o yeşil pis hissiyatı uyandıran halımsı şeylerden ve kötü yemeklerden haz etmediğim için, çok tavsiye edilse de tekne gezisi konseptini göze alıp Kekova’ya gitmedim. Onun yerine hiç atraksiyon yapmamış olmamak için bir Meis macerası yaşayalım dedik.

IMG_5458

Zaten Yunanistan’a özel bir sevgim vardır, bir havasını almak her zaman iyi gelir. Meis, Yunanca ironik adıyla “en büyük” demek olan fakat oniki adaların en küçüğü olan Megisti, diğer adıyla Kastellorizo, Türkiye’ye en yakın Yunan adası. 20 dakikalık yolu harç pulu ücreti de dahil 90TL’ye git-gel yapabiliyorsunuz. Değişik bir şekilde bu küçücük ve hiçbir şey olmayan adaya İtalyan akını var. Mavi Mağara ve St George Plajı olmak üzere gidilecek iki yeri ve sahilde klasik tavernaları bulunuyor. Gitmeye değer mi? Bence değer. Hem değişiklik oluyor, hem de iki ouzo tokuşturup akşamüstü 4 civarı keyifle dönüyorsunuz. Ki biz döndükten sonra Kaş’ta yine plaja gittik.

IMG_5528

İndiğinizde sizi hemen Mavi Mağara ve küçük bir adacık olan St George Plajı’na götürecek olan bot sahipleri karşılıyor. Mavi Mağara’ya götürüp, orada bir yüzdürüp sonra plaja bırakıyorlar ve istediğiniz saatte plajdan geri alıyorlar. Aslen bu turları yapmak gidiş-dönüş kişi başı 10 Euro; fakat biz saf saf bakınırken milletin paylaşarak binip gittiği botları kaçırınca adam başı 15 Euro’ya kendimize özel tuttuk, istediğimiz bir saatte bindik. İyi ki de öyle olmuş, o sürat teknesiyle giderken 60 yaşlarındaki Antonis Kaptan James Bond, biz de birer balık etlisinden Bond kızıydık sanki. Önemli olan gerçekten köpürtmesiymiş çocuklar. Mağaradan çok sürat teknesi macerasını sevdik diyebilirim.

IMG_5501

Mavi Mağara’ya deniz alçaldığında küçük tekneler de girebiliyormuş, fakat biz gittiğimizde yüksek olduğundan yüzerek girdik. Arkadaşımın biraz daralma korkusu olsa da kaptanın dile gelerek Türkçe motive etmesiyle zorla atladı ve can simitleriyle girdikten sonra karanlık mağaradan dışarıya baktığınızda denizin acayip güzel renklerde gözüktüğü hafif rutubet kokulu dev mağarada biraz yüzdük. Sonra kaptan bizi plaja bıraktık, birer Mythos içip ısrarla yanımıza caretta caretta gelir mi diye bekleyerek denizin keyfini çıkardık. (Ki carettalar bizi üzmedi, daha sonra bir tanesi yemek yediğimiz yere o dev cüssesiyle gelip bize bir selam verdi!)

IMG_5520
IMG_5523

Akşamüstü kısa bir Duty Free ziyaretinden sonra biz deniz üzerinde esintili bir iskelesi olduğu için Lazarakis’te yemek yedik; fakat tahminimce tavernalar arasında pek bir fark yoktur. Son Meis notu olarak, Yunanistan’da masaya oturup da o meşhur askılarda kurutup sirkede dinlendirdikleri ahtapot ızgara ve karides saganaki yemeden gelmeyin derim.

Sıcaktan erirken yemek yemekten vazgeçemeyenler için

Kaş’ta ne yiyip ne içelim derseniz, çok favori “mutlaka” restorantım ve bir tane de “cesaretiniz varsa” tavsiyem var. Onun dışında vegan kafesinden, İstanbul usulü kahvecisine, standart ama taze balıkçılarına seçeneğiniz bol.

IMG_5396

Kaş’ta en çok keyif aldığım zamanlardan biri, Zaika’da yemek yediğim zaman oldu. Giderken, bu sıcakta ocakbaşına mı gidilirmiş diye düşünsem de merakıma yenik düşüp bayağı da düşük beklentilerle rezervasyon yaptırdım. Farsça’da tat alma kuvveti olarak bilinen Zaika, yediğimiz yiyecekleri lezzet ve sağlık süzgecinden geçiren, vücudumuza sadece iyi yiyeceklerin girmesini sağlayan dilimizdeki hissiyata denirmiş. “Akdeniz ocakbaşı” olarak tanımlanan Zaika, gerçekten adının hakkını veren bir yer. Hele gitmeden mutlaka ayırtmamız tavsiye edilen şaşlık, bizi gerçekten kendimizden geçirdi. Tatlı bahçesi, dinlerken sürekli Shazam’ı açıp özel Zaika playlisti yapmaya yönelten caz ve hafif müzikleri ile gerçekten şahane bir ortam, kaçırılmaması gereken bir mekan. Tuvaletinde de eski güzel günleri hatırlatan, kendine yakışır duruşunu gösteren bir fotoğraf var. Onu da giden görsün, buradan söylemeyeyim…

Yemekleri çok değişik, lezzetli ve denemeye değer, fakat servisi gerçekten rezalet bir meyhane olarak Nereid’den bahsedebilirim bir de. Önceden yer ayırtmanız gereken, simitte levrek, portakallı ahtapot, sebzeli ızgara kalamar gibi birçok değişik yemeği bulunan Nereid oldukça pahalı, buna rağmen istisnasız her masadan şikayet sesleri yükseldi gece boyunca. Rezalet servisin sinirimi bozmasına izin vermeyeceğim, mutlaka değişik yemekleri deneyeceğim derseniz, garsonları iyi yönetmenizi öneririm. Bekletip bekletip herşeyi bir anda masanıza dolduruveriyorlar. Daha meze yiyormuşum, ara sıcaklar ana yemekle gelmiş, hiç böyle bir servis görgüleri yok. Sakin olun, çok aç gitmeyin, siparişlerinizi yiyeceğiniz zaman tek tek verin.

Gece ne yapsak?

Kaş bir Çeşme ya da Bodrum değil. Geceleri “akabileceğiniz” büyük klüpler burada bulunmuyor. Demet Akalın yok, Serdar Ortaç da yok. Eller havada değil, yerinde iyi. Bu demek değil ki herkesler saat 10 dedin mi uyumaya gidiyor. Rahat, tatlı akşamlar geçirebilir, çok kalırsanız Kaş ahalisiyle içli dışlı bile olabilirsiniz. Ayrıca sanırım Kaş Türk alternatif müziğin de uğrak yeri; gittiğimiz günlerde Bülent Ortaçgil konseri vardı; birkaç gün sonra ise Birsen Tezer geliyordu. Yani anlayacağınız, keyifler bu keyifler, kafalar bu kafalar.

IMG_5561

Uğramayanı dövüyorlar, Mavi Bar: Muhtemelen bütün Kaş albümlerinde gördüğünüz o renkli sandalyeler Mavi Bar’a ait. Meşhur Uzun Çarşı’nın başında, küçük kasabanın meydanında, gözden kaçırmanız mümkün olmayan bir yerde. Her şey standart, şaşırtıcı hiçbir şey yok ve Mavi Bar bundan güzel. Gidip içkinizi içerken etrafa bakınabileceğiniz, yan masalarla gülüşebileceğiniz olaysız bir sahil kasabası mekanı.

Gagarin: 90’lar pop-rock müziği eşliğinde çarşıya bakan bir balkonda güzel kokteyler eşliğinde sakin bir gece geçirmek isterseniz sizi Gagarin’e alalım. Amerika’nın speak easy barlarındaki gibi bir hava var, değişik kokteyller yapıyorlar ve bu konuda oldukça da başarılılar. Blanca’daki gibi görsel gösterişin aksine tat konusunda iddialılar.

Hideaway: Gerçekten de Kaş’ın ortasında dursa da kendine özel bahçesi olduğu için ilk anda dikkat çekmeyen, bildiğimiz kokteylleri dandik şuruplarla değil de gerçekten hakkını vererek yapan güzel vakit, güzel muhabbete ev sahipliği yapan bir mekan Hideaway.

Ayı: İstanbul’un meşhur Ayı’sı, Küçük Çakıl’ın yanı başına, çok güzel bir yere konumlanmış Kaş’ta. Denize tepeden bakan güzel bir manzarası olan geniş bir mekan olsa da OHAL’den midir bilinmez, her zaman boştu ama alternatifleriniz arasında yer almayı hak ediyor.

Dönemeden önce: Gallery Anatolia

Bu kadar güzel vakit geçirdiğiniz/geçireceğiniz bir yerden mutlaka bir hatırayla dönmek isterseniz, Sibel Düzel’in Gallery Anatolia’sı sizi olabilecek en iyi hatıralarla eve yollayabilir.

IMG_5354
IMG_5329

Genç sanatçılara yer veren, Kaş/Aşk fikrini çok sevdiğim, yakalarsanız atölyelerine de katılabileceğiniz meydandan Küçük Çakıl’a giden yolun başında sağdaki Gallery Anatolia uğrayıp seramik sanatçılarını, birbirinden güzel işlerini tanımanız gereken bir mekan.

Bu kadar uzun tavsiyelerin ve lafın kısası, yazının başında anlattığım, artık yerinde muhtemelen Serdar Ortaç’ın Gıybet şarkısına eşlik eden kollar olan 90’lar Bodrum kafasını Kaş’ta bulmak için uzun yollar değer. Atlayın, gidin!

IMG_5310

Not: Çok iyi geçen yaz tatillerimin sonunda ilk ofis gününde özellikle klibini izleyerek tatil dönüşü travmasını daha da travmatik hale getirdiğim, yılların arkadaşlarla tatilden dönüp bunalıma girelim şarkısı dönüş Pazartesi’nizde hediyem olsun. İyi tatiller, fena geri dönüşler!:

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s