İstanbul’un en ünlü yelken kulüplerinden Hedef Yelken, bu kez rotayı sanata çevirdi ve yüzer ofisini sanatçı Seçil Büyükkan’ın imzasıyla yeniledi. Hedef Yelken’in ortaklarından Yiğit Eroğlu ve Seçil Büyükkan ile tasarımın denize açıldığı bu projeyi konuştuk.
İstanbul’da yaşayan bir İzmirli olarak İstanbul’da çoğu zaman kendim dahil insanların denize hasret olduğunu düşünürüm. Herkesin şöyle oturup keyfini çıkarabileceği, çabucak ulaşabileceği Kordon boyu yok zira İstanbul’da. O trafiği aşacaksın da deniz kıyısına varacaksın… Hava bir güzel olmayagörsün, sahile çıkan bütün yollar tıkalı, sahilde yürüyüş adeta iş çıkışı metrobüs kalabalığında! Mavisinden iki huzur bulmak için plan yapmak gerekiyor bu şehirde.
Bu işin başka bir yolu olmalı dedim, birilerinden duyup da ilk tekneye ayak bastığım zamana kadar sıfır ilgim olan bir konuya, yelkene attım kendimi. Yaklaşık 5 yıllık yelken hayatımda gördüğüm ana klişelerden biri, ilk yelken dersinde öğrencilerin hemen nasıl/ne zaman yarışabiliriz, nasıl yarışçı oluruz diye sormasıdır. Bu soruyu soran öğrenciler 3. dersten itibaren gelmez. Ben bu soruyu ilk duyduğumda “Hayatta böyle bir şey ile uğraşamam!” diye düşünmüştüm. Yelken yarışçısı olarak 3. yılımı tamamlıyorum. Bazen donsam da, pilim bitse de, aslen bayağı analitik kafa gerektiren, yarışması satranç oynamak gibi olan bu işi asla tam anlamayacağımı düşünsem de antrenman kaçırdığına çok üzülen, hava nasıl olursa olsun denize çıkmaya can atan bir insan oldum. Çünkü bir aile buldum… Farklı farklı teknelerinde yarıştığım, o teknelerde iyi arkadaşlıklar, sonsuz muhabbetler kurduğum hem ekibiyle hem öğrencileriyle, efsanevi Şef Levent’in deneyiminden faydalanmak isteyen deniz delileriyle ayrı bir dünya yarattığım, biri Fenerbahçe deyince “Bizim ofis orada ya” diye sahiplendiğim bir kulüp Hedef Yelken.

Biz öğrencileri, yarış ekipleri için bir nevi Poseidon olan, yelken dünyasında “Şef” lakabıyla bilinen Levent Özgen’in anlattığına göre ilk olarak bir apartmanın giriş katında kurulan Hedef’in ofisini suya taşıma fikri “yüzer ev” olarak ortaya çıkmış; fakat marina yönetimi zamanında dubalar üzerinde kurulan bir yapıya izin vermemiş. Ekibin yolu daha sonra Türkiye’nin ünlü yat tasarımcılarından Turhan Soyaslan ile kesişince yüzer ev, yüzer ofis fikrine dönüşmüş.
Geçtiğimiz haftalarda marinaya gidip de yüzer ofisimizi yerinde bulamayınca ne oluyor dedik. Meğer “bizim ofis” sanatçı Seçil Büyükkan’ın ellerine teslim edilmiş, Repainting with Art projesi ile deniz ve sanat buluşacakmış. Yelkenci bir sanat yazarı olarak bana da bu konuyu sormak düştü elbet. Sanatla buluşan yeni yüzer ofisi Hedef Yelken’in ortaklarından Yiğit Eroğlu ve sanatçı Seçil Büyükkan ile konuştuk.
Yiğit selam, projeyi konuşmaya başlamadan önce biraz yelkenden bahsedelim. Aslında yelken kulüplerinin neler yaptıkları aşağı yukarı tahmin edilebilir. Bize Hedef Yelken olarak farklılaştığınız yeri kısaca anlatabilir misin?
Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyoruz ama İstanbul’da kıyı kullanımı çok az. 9 yıldır Hedef Yelken olarak bu konuda bir şeyler yapmaya çalışıyoruz aslında. Yüzlerce öğrenciyi denizle tanıştırdık, temel eğitimden açık deniz eğitimine farklı skalada eğitimler verdik ve birçok yarışçı yetiştirdik. Halen de İstanbul ve Bodrum’da her sezon birçok yarışa katılıyoruz. Türkiye’de girilecek bir çok yarış, elde edilecek başarı, hissedilecek özgürlük ve tutku var.
Son dönemde, bir adım daha ileri gidip deneyimlerimizi farklı sularda göstermeyi ve bu deneyimlerin üzerine çok daha fazlasını da koymayı hedefleyerek yurtdışına da yöneldik.
Yurtdışı buradan biraz farklı; her şey çok kitabına göre, daha keskin kurallar dahilinde ve büyük ciddiyetle yapılıyor. O ortamı da deneyimlemek ve işlerin o tarafta nasıl işlediğini hem kendimiz görmek ve hem de meraklılarına göstermek istedik. Örneğin; katıldığımız yarışlardan biri olan, 1930’lu yıllardan bu yana her yıl düzenlenen Round The Island Race’e yaklaşık 16 bin yelkenci 1700 tekneyle katılıyor. Sadece start hattında o kadar tekne arasında olmak bile çok güzel bir duygu.
Bunu daha önceki bir röportajımda da söylemiştim. Bu yola çıkmaya karar verirken Mark Twain’in bir sözünden etkilenmiştim: “Bundan 20 yıl sonra yapmadığın şeyler seni yaptıklarına nazaran daha çok üzecek. O yüzden çöz halatları, güvenli limanlardan uzaklara yelken aç. Rüzgarı yakala. Araştır. Hayal et. Keşfet!” Hedef Yelken ekibi olarak hayal etmeye ve rüzgarı arayanları denizle buluşturmaya devam ediyoruz.
Peki şimdi de Seçil’e dönelim. Yollarınız nasıl kesişti?
Yiğit: Dünyadaki birkaç yüzer ofisten biri Hedef Yelken ofisi, Türkiye’de ise tek. Dış cephesinin yenilenme vakti gelince ofise yakışır neler yapabiliriz diye düşünmeye başladık ve yollarımız Seçil’le ortak bir arkadaşımızın vasıtasıyla kesişti. Jotun Boya da destek olunca her şey yerine oturdu ve Seçil’le çalışmaya başladık.
Seçil: Tekneyi rengarenk bir tasarımla boyatmak istediklerini paylaştıklarında çok mutlu oldum; çünkü Türkiye’de örneği olmayan bir projeydi ve buna dahil olmak beni çok mutlu etti.


Tasarıma nasıl karar verdiniz? Kulübün bir fikri var mıydı yoksa tasarım tamamen sanatçıya mı bırakıldı?
Seçil: Tasarladığım bir çok desen arasından ortak kararla iki tanesini seçtik ve renklere de ortak karar verdik.
Seçil, senin denizle aran nasıl? Sen de yelken yapıyor muydun/ilgin var mıydı? Kulübün de havasını solumuşken artık sen de kendi boyadığın ofise gelip yelken yapmayı düşünür müsün?
Denizle, su ile aram hep iyi oldu fakat yelkenle sadece birkaç kez açılmışlığımız var arkadaşlarla. Yelkeni spor olarak yapmadım daha çok keyfiydi benim için. (seyretmesi de dahil). Yoğun çalışma tempom sebebiyle spor olarak vakit bulamasam da yelken tatilleri yapma planımız hep olacak.

Daha önce de bir araba markası için benzer bir projede yer almışsın. Türkiye’de sanat aslında çok daha fazla hayatımızın içinde, kamusal alanlarda yer alabilir. O yüzden bu projeyi duyunca hem bir sanatsever hem de Hedef Yelken üyesi olarak çok heyecanlandım. Sanatı takip eden, etmeyen birçok insan artık senin sanatçı olarak imzanı attığın bir ofise ayak basıyor olacak. Bununla ilgili sen ne hissediyorsun? Projeye ne düşünerek girmiştin?
Ne yazık ki Türkiye’de sanat genelde kapalı galeri mekanlarında sadece elit bir kesim için yapılıyormuş gibi bir izlenim var. İnsanların birçoğu sanat galerilerinin kamusal alanlar olduğunun farkında değil; hatta sanat galerilerinin ücretli olduğunu düşünen insanlar var hala. Türkiye’de kamusal alan-özel alan ayrımı çok net olmadığından iş sanata geldiğinde de bu belirsizlik devam ediyor. Bu proje özelinde konuşmak gerekirse benim için hem büyüklük olarak hem de farklı bir sergileme biçimi olarak yeni bir deneyim oldu diyebilirim. Yaptığım resim bir şekilde günlük hayatın içine, insanların sürekli karşılaşabilecekleri bir mekana yerleşmiş oldu. Daha önce yaptığım araba projesi geçici bir projeydi fakat bu proje kalıcı olması açısından da farklı benim için.
Önümüzdeki dönemde bir sergi hazırlığın, yeni projelerin var mı? Seçil Büyükkan’ı nereden takip etmeliyiz?
Geçtiğimiz yıl Sabancı Üniversitesi’nin sanat mekanı Kasa Galeri’de Derya Yücel küratörlüğünde Arzunun Topoğrafyası başlıklı bir grup sergisi yaptık. Ardından Güncel Sanat Proje yarışmasında başarı ödülü aldım ve daha sonra bu sene ilk kez düzenlenen Base İstanbul 2017 sergisine katıldım ve bir eserim Türkiye’nin en önemli özel koleksiyonlarından olan Papko Art Collection’a girdi.
Önümde ilk olarak mart ayında gerçekleşecek, davetli olarak katıldığım ODTÜ Sanat Festivali var. Diğer yandan Enka Okulları’nda yarı zamanlı görsel sanatlar dersleri veriyorum. Hem anne hem sanatçı hem de öğretmen olarak yoğun bir tempo içinde kişisel projelerimi de hazırlamaya çalışıyorum. Beni web sitemden (www.secilbuyukkan.com) ve @secilbuyukkan Instagram hesabımdan takip edebilirsiniz.
Bu yazı, Artisans Dergi, Nisan-Mayıs 2018 sayısında yayınlanmıştır.
