Kendi tarihlerini mimari ile yazan kadınlar

İç mimar ve sanatçı Ahmet Rüstem Ekici, mimar kimliği ile çocukluk deneyimlerini ve tarih okumalarını birleştiriyor; Mayıs ayında Antonina Sanat Galerisi’nde yer alacağı karma sergide sunacağı Gynaeceum serisinde kadınların tarih boyunca izlerini bırakmak için araç olarak mimari yapıları kullanmalarını konu ediniyor.

Hatırlıyorum bir dönem Ann Chamberlin’in Safiye Sultan roman serisi acayip meşhurdu. Kitap okuyan, okumayan birçok insan Osmanlı Sarayı’ndaki kadın hikayelerini merak ettiği için bu kitabı edinip okuyordu. Kadınların da bu güçte bir parmağı olmalıydı… Ne yapıyordu hem bu kadınlar haremde? Günlerini nasıl geçiriyorlardı? Kimdi bu kadınlar? Upuzun bir imparatorluk tarihinde perde arkasında olduklarını, sanki oradan bizi izledikleri hissiyatıyla tanıdığımız, ama o perdenin arkasında ne yaptıklarını bilmediğimiz insanlar… Aynı dönemde Ferzan Özpetek’in Harem Suare filmi geldi; ki biraz binbir gece masalları gibiydi. Haremin kalfalarından Serra Yılmaz, filmde, haremin süslü elbiseli, güzel yüzlü, kabartılmış yastıklar üzerine kurulmuş kızlarına tam da oryantalist hayallerimizi süsleyecek şekilde hikayeler anlatıyordu. Onun da ardından birkaç dönem sonra Muhteşem Yüzyıl dizisi geldi. Herkes kızıl saçlı, güçlü, entrikacı ama sempatik Hürrem Sultan’a bayıldı; Hürrem Sultan’ı oynayan oyuncu haremle alakalı giderilen merakların getirdiği üne doyamadı. Ecdamımızın kadınları böyle midir değil midir tartışmaları aldı yürüdü; sonra yine Osmanlı tarihinin güçlü kadınlarından Kösem Sultan’ın dönemini anlatan devam dizisi ile bu furya devam etti.

DSC06577

Son dönem kitaplar ve diziler dışında en çok Mihrimah Sultan Külliyesi, Haseki Hamamı, Yeni Valide Camii, Adile Sultan Kasrı gibi binalardan biliyoruz Osmanlı tarihinde rol oynamış varlıklı kadınların adlarını.[1] Onların isimleri şanlı padişahlar gibi tarih kitaplarına yazılmıyor; ancak entrika dolu dizilere konu olsa da, bu kadınlar düşünüldüğü gibi entrika ile geçirmemişler hayatlarını. Perde arkasında dursalar da, bu dünyaya ve tarih kitaplarına isimlerini miras bırakmak üzere çeşmeler, hanlar, kervansaraylar, ibadethaneler yaptırmışlar. Ondan Muhteşem Yüzyıl’da Hürrem kızı Mihrimah’ı gördüğümüzde ismini bir yerlerden hatırlamamız…

Bir mimarın sanat eserleri

 Ahmet Rüstem Ekici, çocukluğunu her yerinden arkeolojik miras fışkıran bereketli Akdeniz topraklarında, Adana’da geçirmiş. Eskiden güzel çocukluklar geçirirdik; her yer tehlikeli değildi, herkes arkadaşımızdı ve biz sokaklarda oyun oynayabilirdik. Ahmet de Adana’da açık arazilerde oyun oynarken Bizans kalıntıları bulduklarını hatırlıyor. Halen gitseniz bulursunuz aslında kazı bile yapılmayan belli alanlarda diyor. Sikkeler, tabak parçaları, taşlar… Çocukluktan bazı görüntüler kalır kafanızda; hakikaten niye özellikle o görüntü kalmış bilmezsiniz, ama o rastgele görüntü oradadır. Ahmet’in de kafasında oyun oynarken buldukları kırık bir Bizans tabağına çizilmiş bir kadın görüntüsü kalmış. Ahmet o hüzünlü bakışlı kadını unutmamış ve son dönemde yaptığı Bizans okumalarında o kadına en benzer tasviri bulmuş. O hüzünlü bakışlı kadın, Ahmet Rüstem Ekici’nin Mayıs ayında Gynaeceum serisiyle Antonina Sanat Galerisi’nde katılacağı karma sergide bize bakıyor olacak.

ahmet rüstem ekici gynaeceum.jpg

Aslen iç mimar olan ve bugüne kadar seyrettiğiniz birçok TV programı, haber bültenin dekor tasarımında imzası olan Ahmet Rüstem Ekici, sanatçı kimliği ile yarattığı yeni seride mimar kimliğinden kopmamış. Ekici’nin sergileyeceği serisine adını veren Gynaeceum, kadınlar mahfili demek. Gynaeceum, Roma İmparatorluğu döneminde saray ve dini yapılarda kadınlara ayrılan bölümlere verilen isim. Sanatçı, toplumlarda yüzyıllar boyu mekanlara hapsedilerek ötekileştirilmiş kadınların, mimari ile varoluş çabalarını çizimlerine yansıtmak istemiş. Seri; kutsal yazıt, minyatür ve mozaik panolarda görmeye alışık olduğumuz hüzünlü, donuk bakışlı,  ifadeleri ve duyguları neredeyse belli olmayan kadın tasvirlerinden yola çıkarak kurgulanan kadın portrelerinden oluşuyor. Sanatçının hikayeyi benimseyişi ve kişiselleştirmesi her adımda kendini gösteriyor; çizimler mimari bir teknik çizim programı olan AutoCAD ile hazırlanıp CNC ve Lazer makinelere aktarılarak, en iyi bilinen mimari malzeme olan döküm beton ve işlenmiş ahşap panolar üzerine kazınırken, serinin hikayesi, sanatçının doğduğu (Bizans Dönemi) Selefkoslar köyü çevresine ve o yörelerde karşısına çıkan arkeolojik parçalara dayanıyor.

IMG_20171110_130640.jpg

Bizans’tan Osmanlı’ya kadınların mimari izleri

Çocukluğunda gördüğü hüzünlü kadın yüzlerini araştırmak için okumalara başlayan sanatçı, bu süreçte okuduğu en önemli kaynaklardan biri olarak gösterdiği Carolyn L. Connor’ın Bizans’ın Kadınları kitabında Bizans kadınlarının 12 yaşında evlendirilip en geç 15 yaşında anne olan kadınlar olduklarını öğreniyor. Bizans İmparatorluğu’nun yüzyıllarca İstanbul’a hükmetmiş olmasına rağmen, bugünün İstanbulluları olarak ancak 3 Bizans kadınının ismini bildiğimize dikkat çekiyor Ahmet Rüstem Ekici: Zoe, Theodora ve Eirini. Bu kadınların kaderlerinin Osmanlı saray kadınlarıyla çok benzeştiklerini düşünüyor. Ya üreyecekler ve unutulacaklar ya da doğurdukları çocukların iktidara gelmesi için savaşacaklar ve iktidar gücüyle bir iz bırakacaklar. Sanatçı, tarih boyunca farklı dönemlerde yaşamış, inşa ettirdikleri yapılar aracılığı ile erkek egemenliğine rağmen isimlerini hamisi oldukları yapılar ile diğer nesillere aktarmayı başarabilmiş bu kadınları, çizimleri ile Gynaeceum serisinde, bir mahlifte, bir araya getirdiğini hayal ediyor.

ahmet rustem ekici tholos

Yeni Valide Camii’yi biliyoruz. Peki ya Ahmet Rüstem Ekici’nin eserlerine de konu ettiği İmparatoriçe Theodora’nın bugün Küçük Ayasofya Camii olarak bilinen binayı yaptırdığını biliyor muydunuz? Ya da Bizans’ın en ünlü İmparatoriçelerinden Zoe Porphyrogenita’nın geride bıraktığı eserlere verdiği önemden dolayı Ayasofya’daki mozaikleri tekrar tekrar değiştirttiğini? İmparatoriçe Zoe, Ayasofya’da yer alan kendi yüzünün mozaiğini daha genç bir versiyonun yapılması için 2 kez, yanındaki İmparator mozaiğinin yüzünü ise ölen kocalarının yerine yenilerinin yüzüyle değiştirilmesi için 3 kez değiştirtiyor. Ahmet Rüstem, tüm bu hikayeleri toparlayıp önümüze tarihsel bir seri çıkartıyor.

Tarihteki kadınların hikayelerinin yanı sıra seride birçok farklı tarihsel gönderme ve esinlenme var. Orta Çağda kilise bahçesine gömülen ölüler için yapılan kil tabletler yapılırmış. Seride bu ritüelden esinlenen 5 ayrı parçadan oluşan bir tablete yapılmış bir kadın bedeni çizimi var. Bir diğer örnek; sanatçının İncil’de aynı resimle farklı hikayeler anlatılmasından yola çıkarak aynı çizimi farklı hikaye varyasyonlarında kullanmış olması. Bunların yanısıra, sanatçının bu seriye özel olarak daha büyük attığı imzasında da bir tarihsel referans var. Bol bol tarihi geziler yapan Ahmet Rüstem Ekici, Binbirdirek Sarnıcı’nı gezerken EOE yazan bir logo fark etmiş ve bu logoların sarnıcın mimarının mühürü olduğunu öğrenmiş. Bizans döneminde mimarların yaptıkları eserler belli olsun diye eserlerin üzerine büyük mühürler vurduklarını öğrenen ARE de, EOE gibi kendi eserlerine büyük imzalar kazımış.

ahmet rüstem ekici _ gymnasium _ kil

Kadın kesitlerinden yola çıkan çizimler

Ahmet Rüstem sadece tarihten referans almakla kalmamış; mimari çizimlerin arasına yumurtalık, vajina, göğüs kesitlerini ilk baktığınızda göremeyeceğiniz fakat çizimleri yakından inceledikçe birer birer fark edeceğiniz şekilde konumlamış. Böylece kadının doğurganlık, üreme özelliklerini de vurgulamak istemiş.

Auto CAD’de çizim yaparken, lazer bir başlangıç noktası belirliyor ve her çizgiyi yaparken o noktanın üzerinden geçiyor. Sanatçının seride yumurtalık kesitini baz alarak çizdiği Gynaeceum No.2 eserinde, çizim de geniş olduğu için lazer o kadar çok ortadaki o başlangıç noktasından geçmiş ki, orada bir delik oluşmuş. Sanatçı, bunun tesadüfi bir doğum noktası oluşturduğuna inanmış ve bu yüzden Gynaeceum No.2  kendisinin en anlamlı bulduğu ve seride sevdiği eserlerden.

DSC00948

Ahmet Rüstem Ekici, kadın kesitleri, tarihsel referanslar ile Bizans kadınlarından başlayarak Osmanlı kadınlarına, oradan da  günümüz kadınlarına uzanıyor. Pişmiş kil, beton,ahşap, el yapımı kağıt, bez gibi farklı malzemeler ile tarih boyunca kadınların kafalarında iz bırakmak için kurgular taşıma hallerini eserlerine yansıtıyor ve en son günümüz kadınına uzanırken onları da koca koca binaları taşıyan karyadit kolonlar olarak resmediyor.

Sanatçı, kadının ötekileştirilme ve görünür olma konusunda çaba sarf etmek durumunda bırakılma durumlarının hangi dönemde olursak olalım baki olduğunu düşünüyor. Aslında ilk bakışta oldukça popüler olan ve birçok sanatçının işlediği bu konuyu eserlerine taşırken, Ahmet Rüstem Ekici fark yaratıyor ve sağlam tarihsel okumalar ve referanslarla konusunun altını başarılı bir biçimde dolduruyor. Böylece popüler bir konuyu kişisel çıkar için kullanmaktan da kaçınmış oluyor.

Ahmet Rüstem Ekici’nin bu ince düşünülmüş, iyi araştırılmış serisini görmek için 8 Mayıs – 10 Haziran 2018 tarihleri arasında Harbiye, Antonina Sanat Galerisi’ndeki karma sergiyi ziyaret edebilirsiniz.

[1] Bu konuya özellikle merak duyanların SALT Galata’da Eylül 2017’de açılan İşveren Sergisi ile ilgili dokümanlara bir göz atmalarını öneririm. Osmanlı İmparatorluğu’nda kadın banilerin inşa ettirdiği yapılarla İstanbul’a odaklanan sergi, Osmanlı İmparatorluğu’nda 16. ve 17. yüzyılda İşveren’in kadınlar olduğuna işaret ediyordu.

Bu yazı, Artisans Dergi Mayıs-Haziran 2018 sayısında yayınlanmıştır.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s