Genç sanatçılar, retrospektifler, derin araştırmalarla ortaya çıkan sergiler, uluslararası başarılar… Yine pek güzel geçen 2017 İstanbul sanat piyasasında yılın son gününde bende iz bırakan, yazdığım, yazamadığım 10 sergiyi, bir sıralama yapmadan toparladım, bir sonraki seneye referans olsun diye buraya bıraktım…
Bu sanatçılar, galeriler, müzeler iyi ki varlar ve sene boyunca ruhumuzu beslediler! Ekonomik krizlerden, politik gerginliklerden, sıkıntılardan uzak verimli bir sanat yılı olması dileğiyle!
Metin Çelik – Kıyamet Sonrası @ Mebusan 25
Metin Çelik sergiyi tasarlarken o kadar ince düşünmüş ki (şansıma sergiyi görmeye gittiğimde serginin küratörü Sedat Öztürk bir arkadaşına anlatıyordu) fark etmediğiniz detayları duyduğunuzda iyice hayran oluyorsunuz. Sergi, bir kere insanı ters köşeye yatırıyor; küçük eskiz gibi olan resim yağlı boya, büyük ve acayip bir emek gerektiren tuval, karakalem. Harabede ortaya saçılmış eşyaların anlamı var, odanın darlığının bir anlamı var. Tuvallerde gördüğünüz savaş ise aslında sanatsal bir direnişin sembolü. Odanın darlığı, yerleşik ve bağımsız olmayan sanat kurumları ve sanatın politika karşısında oksijeninin tükenmesine dokundurarak sanatın yaşadığı darlanmaya işaret ediyor. (Ki bu serginin yerleşik kurum ya da ünlü galerilerden birinde olmamasını da bir işaret olarak kabul edebiliriz.)
https://irmakozer.com/2017/10/09/kiyamete-karsi-gelinebilir-mi/
José Sancho – Erotik Doğa @ Pera Müzesi
Sergide ilerledikçe kadın bedenine ulaşıyorsunuz. “Kadınlar güzeldir, sezgilidir, şehvetlidir. Kadına has bir şey var; o insan türünü devam ettiriyor,” diyor Kosta Rikalı heykeltıraş. Kadını bu kadar güzel tanımlayan bir sanatçının elinden çok ince nüanslı kadın heykelleri çıkıyor. İncecik mermerlerden sızan ışıklarla kadın bedeninin detaylarını inceliyorsunuz. Sadece gövdeler yapıyor sanatçı ahşaptan, mermerden, taştan. Simetrik, içbükey ve dışbükey duran gövdeler… Gövde benim için kadın formunun ana parçası diyor Sancho; onunla söylemek istediğim herşeyi söyleyebilirim; kadının gençliğini, şehvetini, yaşamını yansıtabilirim…
https://irmakozer.com/2017/07/20/erotik-doga-guzel-sezgili-sehvetli/
Seda Hepsev – Sirenler ve Denizkızları @ x-ist
6 kadın karakter var Seda Hepsev’in sergisinde, 6 köşede 6 farklı yerleştirme. Hepsi için kısa hikayeler yazmış, tuval ve yerleştirmeler koymuş, gerisini izleyicinin hayal gücüne bırakmış. Galeride de özellikle sordum; bu hikayelerin devamı var mı (çünkü gerçekten öyle kısa ve güzel bir tat bırakıyorlar ki fazlasını istiyorsunuz), yerleştirmelerdeki her tuval için ayrı bir hikaye var mı; yokmuş. Sizin hayal etmenizi istiyor sanatçı. Derya’nın kırılan tabakları ile kırılan kalbi, sarsılan evliliği; adet döngüsü ile ilgili yaptığı proje yüzünden Instagram hesabı kapatılan Rupi Kaur’un[1]izlerini gördüğüm Rose’un cinsellikte hep erkeklerin mutluluğuna önem verilmesi hikayesi, Meryem’in intiharı, Valentina’nın bizlere tanınmayan hoşgörüye, kadınlara uygun görülmeyen erkek özgürlüğüne imrenişi, hep biraz ipucu alıp sonrasını kendim getirdiğim hikayeler…
https://irmakozer.com/2017/06/19/romantik-olmak-istemeyen-denizkizlari/
İhsan Oturmak, Hasan Pehlevan, Deniz Aktaş – İmkansız Uzam @ Kasa Galeri
Aidiyet nedir? Yer nedir? Ne yapıldığında o yerler, mekanlar bizim olur? Kim, nasıl alabilir onları elimizden? Mesela yıllardır mesken tuttuğu İstiklal Caddesi’ndeki dükkanından çıkarılan bir esnafın hafızasını, onun dükkanına uğrayanların hafızalarını silebilir mi bir mülk sahibi? Aslen ne bizim, ne mülkümüzün sahibi olan devlet, nerede yaşayacağımıza, nerede yiyeceğimize, nerede içeceğimize (veya içmeyeceğimize), ne konuşacağımıza ne kadar yaksa yıksa da karar verebilir mi? Söz geçirebilir mi?
“Bütün dünyayı yabancı bir diyar” olarak görmek yaratıcı düşünceyi mümkün kılabilir mi? sorusuyla başlıyor Sabancı Üniversitesi Kasa Galeri’deki “İmkânsız Uzam” sergisi. Serginin sanatçılarının üçü de Diyarbakır’da doğmuş, üçü de Diyarbakır Güzel Sanatlar Lisesi’nden çıkmışlar. Farklı söylemleri ile İhsan Oturmak, Hasan Pehlevan ve Deniz Aktaş bu sergide yıkım üzerine konuşuyorlar. Kendinden öncekini yıkma, ezip geçip ilerleme…
https://irmakozer.com/2017/04/25/imkansiz-uzamdaki-izlerimiz/
Ali Alışır, Melez Ruhlar @ Bozlu Art Project
Ali Alışır’ın yeni sergisinde baskıların üzerinde toz gibi, hare gibi bir tabaka daha var sanki… Sanatçının fotoğrafladığı melez ruhlar, sanki size uzanıyor, çıkıp dokunacaklar gibi. Hem imzasını oturtmak (bakınca bu, şu sanatçının işi dedirtmek), hem her sergide yepyeni bir üretim yapmak kendini, işleri tekrarlamamak, bunları yaparken de önceki sergilerdeki hikayeyi devam ettirmek gerçekten çok zor. Zor ki, çok çok az kişi yapabiliyor!
Sergi ile ilgili röportaj, Artisans Dergi Ocak-Şubat 2018 sayısında…
Güneş Terkol – Evim Kalbimdir @ Krank Art Gallery
Avrupa’ya gittiğimde gayri ihtiyari gözüm hep kedi köpek arar; orada yaşarken elalemin camlardan bakan kedilerine yapışırdım. 🐈🐈🐈 Suriyeli çocuklar da Londra’ya göç ettiklerinde kuş seslerini aramışlar, neden artık kuş sesi olmadığını merak etmişler 🕊 Güneş Terkol, doğu Londra’nın göçmen mahallesinde Brezilyalı’dan Orta Doğulu’ya farklı coğrafyalardan göç eden kadın ve hatta çocuklarla diktiği pankartı bittiğinde Londra sokaklarında gezdirirken kafileye kuş sesi çıkaran düdükler eşlik etmiş📣
Füreya Koral Retrospektif Sergisi @ Akaretler
Beklediğimden çok daha kapsamlı çıkan sergide, pek sanatkar bir aileden çıkan (teyzeleri Aliye Berger ve Fahrelnissa Zeid!) Füreya’nın hem hayat hem sanat yolculuğuna tanık oluyorsunuz👨👩👦👦Elinde sigarası, yanında işçilerle merdiven tepesinde İstanbul’un, Ankara’nın duvarlarına mozaik panolar döşeyen Füreya’nın, mürekkep ve litografi çalışmaları, pek sevdiğim, bir mahalle kompozisyonu yarattığı minik evleri, halen TBMM’de duran sehpaları, evde kullanım için yaptığı seramikler ve Ara Güler’in Füreya fotoğrafları sergide yer alan eserler arasında 🚬
Erinç Seymen – Homo Fragilis @ Zilberman Gallery
“Biz eski mobilya parçalarından inşa ettiğimiz o hazneyi hem bir tür sığınak hem de bir tür dikey tabut olarak görüyoruz. Sığınak çünkü kusurlu bir güvenlik sağlasa da Bay Çaresiz’i çeşitli risklerden az çok koruyor, hiç değilse figürün üst bedeni bacaklarına nazaran biraz daha güvende. Bir tür dikey tabut çünkü tıpkı orta sınıf ailelerin salonlarındaki, kapağının açılması ve içinde sergilenen nesnelerin kullanılması yasak olan vitrindeki gibi, Bay Çaresiz’i yerine mıhlıyor.
Bay Çaresiz’in, yani ne ileri ne geri kıpırdayabilen ve bu yerine çakılmışlığa alışmış hatta ona dayatılan statik varoluşu ideal varoluş olarak benimsemiş bir memur figürünün bir başka anına tekabül ediyor. Resimde, bir memurun her gün mekanik biçimde tekrar etmek zorunda olduğu angarya içinde boğulmuş ve karın tokluğuna razı olmuş halini görüyoruz.” 👞👞👞Günaydın iş yolundaki sağlamcı çaresizler. Erinç Seymen’in sergisi çok çok iyi. Dayatılanları, neleri kabullenip yuttuğumuzu, normları nasıl belirlediğimizi sorgulamak için şahane kafa egzersizi.
Yusuf Franko’nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri @ Anamed
“Zamanında bir takım deliler varmış ki, delilik maskesi altında gerçekleri anlatırlarmış. Böyle şeyler, dikta dönemlerinde geçerli olabilir. Hamdolsun, şimdi padişahın adaleti var.” Matbuat Müdürü Macit Efendi, 1877 📜📜📜
Anamed’in tarihi konu alan sergileri bu kez tek bir kitabı olan, o da dünyayı gezdikten sonra ancak İstanbul’un yolunu bulabilen, Osmanlı karikatüristi Yusuf Franko’nun kitabını konu alıyor. Yusuf Franko’nun İnsanları, karikatürlerden serginin belliki üstünde çok iyi çalışılmış kronolojik hikayesine, interaktif kurulumuna son zamanlarda gezdiğim en iyi sergilerden…
Jake & Dinos Chapman – Anlamsızlık Âleminde @ ARTER
Jake & Dinos Chapman, Cehennem’i yapmak için 60.000 oyuncak asker figürüyle 2 yıl uğraşmışlar. Sonra bu 60.000 küçük Nazi, Ronald McDonald ve uzaylılar bir depo yangınında 2 saat içinde kül olmuş. Arter’de 2. ve kardeşlerin söylediğine göre daha iyi versiyonunu görüyoruz. Bu küçük koca cehennem dünyasını oluşturan 60.000 askerli cehennem dünyası, gerçeğin dehşetini ucundan bile yansıtamıyor, çünkü Naziler 60.000 kişiyi 2 saatte öldürebiliyordu diyor sanatçılar.